29 Haziran 2010 Salı

Hüseyin Ferhad'da Üç Dönem - Sabit Kemal Bayıldıran(*)

Birinci Dönem: Sosyalist Gerçekçilik


Hüseyin Ferhad, edebiyat dünyasına ilk adımını 1977'de atar. İlk yazısının başlığı "Bir Şiir Ustası: A.Kadir"dir. Yazının ilk paragrafı da şöyledir:

Plehanov, Bielinski'nin estetik anlayışına atıfta bulunarak, 'Yeni şiir gerçekçiliğin şiiridir, hayatın şiiridir' der ve 'Şiir imge haline gelmiş düşüncedir. İmgeyle belirtilen fikir somut olmayıp da aldatıcı ve eksik olduğu zaman , imge bundan zarar görür ve sanatsallığını yitirir.' diye , toplumcu şiir anlayışını vurgular. Plehenov'un oportünizmi bir yana, yeni şiirin 'gerçeklik 'in şiiri olduğunda, bütün diyalektik düşünce biçimleri görüş birliğindedir. Yani şair, hayatın şairidir.

Hüseyin Ferhat (t'yi daha d yapmamıştır) yayımlanan ilk yazısında -henüz 23 yaşındadır- büyük sözlerle girmektedir edebiyatın kapısından. "Sosyalist gerçekçiliği" derinlemesine bildiği henüz söylenemez. E. Ficher'i, Lucas'ı okumamıştır daha. Ama, o günün havasından etkilenerek, Plehanov'un sözleriyle İkinci Yeni'ye gönderme yapmakta, İkinci Yeni'yi aldatıcı ve eksik, somut olmayan imgeye yönelmekle suçlamaktadır! O günlerin genel havası da budur: İkinci Yeni, kaçak bir şiirdir, hayatı yansıtmamaktadır.

Hüseyin Ferhad, ilk şiirini de bir yıl sonra yayımlar. O günler, sosyalist gerçekçi Üçüncü Kuşak'ın, estetik anlayış bakımından tam egemen olduğu günlerdir. Sosyalizme inanmayanların bile, bu dönemde sosyalist gerçekçiliğe eleştirilerini en alçak sesle yaptıkları günlerdir. Hemen hemen bütün dergiler, sosyalist gerçekçi doğrultuda şiirler yayınlamakta, Yeni Dergi(1964/1975) Soyut (1965/1977) kapandığından, M. Cevdet Anday, Oktay Rifat, Behçet Necatigil gibi ustalar, şiirlerini az satan dergilerde yayımlamak durumunda kalıyorlardı. İlk sayısı 1978'de yayımlanan, üç aylık kültür dergisi Yazı (Yöneten: Enis Batur), İlhan Berk, Salah Birsel, Ece Ayhan, Mehmet Taner,Behçet Necatigil, Edip Cansever gibi ünlü imzalarla çıkmasına karşın, 4 -5. sayıları birleştirilmiş olarak çıktıktan sonra kapanır. Çünkü şiirin okuru da sosyalist bir kitledir o günler. Kırk Kuşağı, eleştirellikten yoksun bir biçimde değerlendirilmekte, idealist bir yaklaşımla yüceltilmektedir. Sözünü ettiğimiz yazıda Hüseyin Ferhad, "... bir kavganın, bir sınıf savaşının; yani sosyalizmin ve sosyal savaşımların şairi" olduğu için A.Kadir'i selamlar!

1978'de Türk Dili, Varlık gibi köklü dergilerin yanında,Milliyet Sanat gibi 'sermaye' dergisi de vardır. En etkin dergiler Sesimiz ve Sanat Emeği'dir. Sanat Emeği (Mart 1978/Eylül 1980), sosyalist gerçekçi Militan (1975/1976) dergisinin süreğenidir. TKP'li sanatçılar tarafından yayımlanmaktadır. Hüseyin Ferhad da bu siyasal çizginin yandaşıdır. Bu dergide ilk yazısı Haziran 1979'da (sayı:16) yayımlanır. Adı "Nâzım Hikmet Üstüne Yanlış Bir Yorum ve Bertholt Brecht-Nâzım Hikmet İlişkisi"dir. bu yazının temelini Cemal Süreya'nın Nâzım Hikmet'i değerlendirmesine itirazdır. Cemal Süreya'nın "Bence onun şiiri için ''materyalisttir' diye kestirip atmak işi biraz el çabukluğuna getirmek olacaktır. Temelde duygu adamıdır Nâzım Hikmet. Kendisiyle hesaplaşmaya cesaret etmesine, Osmanlı duyarlığını parçalamaya çalışmasına karşın yine de o duyarlığın kadrosu içindedir." yargısını Hüseyin Ferhad 'çarpık anlayış' diye niteler ve Nâzım'ın her bakımdan materyalist olduğunu vurgular. Hüseyin Ferhad'ın, siyasal ve estetik anlayışı Sanat Emeği' doğrultusunda olmasına karşın, bu dergide yalnız iki şiiri yayımlanır (Ekim 1978, S. 8). Bunları şair ilk kitabına almaz. "Kürt Çiçekleri" ve "Üçüncü Vardiyada Kalbim" adlı bu şiirler, şiirsel değeri düşük, güncelden yola çıkan ürünler. "Kürt Çiçek"lerinde şair "şafak vaktidir ağarıyor doğu" diye başlar şiire. Burada sıradan bir tevriye kullanılmış. Doğu'nun ağarması, hem gerçek hem de mecaz anlamıyla kullanılmış. Ardından "candarma geliyor dedi çocuk/bir çocuk başına çekti yorganı/bir çocuk tükürdü yere" kıtasıyla konuya girer: Doğu'da jandarma baskısı, ve bunun yarattığı korku. "Üçüncü Vardiya Kalbim"de o dönemin ajitatif söylemi, hüzünlü bir dille aktarılır. Taksim'de kutlanan 1 Mayıs bayramlarının yarattığı coşkunun onun şiirine yansıması, ince bir duyarlık biçimindedir. "madenciler türkü söyler" derken bile o coşkunun içinde değil, dışındadır. "bakır rengi gelincik/.../ kızıl güller açar/.../bir yanım karanfil" gibi, o günün gözde imgeleri vardır bu şiirde. Hüseyin Ferhad, bu şiirlerde, kendisinden önce şiire başlamış Üçüncü Kuşak şairlerinin izinden gitmekte, etkilere açık bir şair görünümündedir.

Sanat Emeği'nde Hüseyin Ferhad'ın başka şiirleri yayımlanmaz. Bunda, onun şiirinin ajitatif olmayışı etkili olmuş olabilir. Hüseyin Ferhad, her ne kadar sözlerinde katı bir sosyalist gerçekçi olarak ortaya atılıyorsa da, şiirlerinde Sanat Emeği'nde şiirlerini yayımlayan (Yaşar Miraç, İsmail Uyaroğlu, Ozan Telli, Abdülkadir Bulut, Ahmet Erhan, Turgay Fişekçi, Adnan Özer, Hüseyin Haydar, Muzaffer Özdemir...) şairler gibi 'güncel'in içinde değil, kıyısında durmuştur. Ayrıca bu şairlerin önemli bir bölümü "işçi sınıfına bilinç taşımak" görevini sorumluluk olarak bellediklerinden, kendisini daha çabuk veren imgelere yaslanıyorlardı. Oysa, Hüseyin Ferhad, çoğuna göre daha 'rafine' bir şiir yazıyor, imgelerini geniş çağrışımlar yaratacak biçimde seçiyordu.

Hüseyin Ferhad, ilk şiir kitabın Deniz Çobanları'nı, Temmuz 1982'de çıkarır. Kitap, Yeni Türkü Şiir Yayınları'nın ''İlkyapıtlar' dizisinde yayımlanır. Bu dizi, Sanat Emeği kadrosunu kapsar.; dizide kitabı yayımlanan şairler şunlardır: Ozan Telli, Barış Pirhasan, Ahmet Erhan, Turgay Fişekçi, Adnan Özer, Suat Vardal, Haydar Ergülen, Muzaffer Özdemir, Adnan Azar. Bu şairler arasında, o günün şiirinden; yani güncelin içinde ajitatif söyleme yatkın şiirden iki kişi ayrılır: Haydar Ergülen ve Hüseyin Ferhad . Bu her iki şairin de dili, imgesi daha bir farklılık gösterir. Hüseyin Ferhad'ın kitabının adı bile -daha çok Homeros'u çağrıştırır- öbür şairlerden ayrıldığını gösterir. "Yeni Türkü" adı bile, Üçüncü Kuşak'ın genel yönsemesini verir. Üçüncü Kuşak'ın en belirgin özelliği 'halktan yana'lığın bir uzantısı olarak folklora yaslanmaktır. Ayrıca dizide yayımlanan kitapların kapağında (İsa Çelik tasarımı) Nazilli Basma Fabrikası'nın desenlerinin kullanılmasıdır. Onların folklora yaklaşımı, kapağa bile yansımıştır. Ayrıca, kimi kitapların sonuna "Açıklamalar" başlığı altında sözcüklerin açıklamaları verilmiştir. Bu da, geniş bir kitleye yönelme isteğinin bir yansımasıdır. Çünkü sosyalist gerçekçiler, şiire bir işlev yüklediklerinden, mümkün olduğu kadar geniş kitleleri kucaklama çabası içindedirler. Hüseyin Ferhad'ın kitabında açıklanan sözcükler bile, onun farklılığını vurgulamaktadır: Ay-Na, Ayn Zaliha, Fenikyeliler, Halil İbrahim, Karşı-Yaka, Kavafis, Mahmut Abdal, Mevlâne, Merih, Bercis, ney, Nietzche, Ülgen... Bunlar, hem Hüseyin Ferhad'ın bir özel ad şairi olduğunu, hem de sonradan varacağı mistisizmin kökenini vermektedir.

Hilmi Yavuz'un, Bedreddin Üzerine Şiirler'i (1975) yayımlandığı yıl büyük yankılar uyandırır. Hilmi Yavuz, Türk heretedoksisinin muhalif geleneğini, bir sosyalist olarak yeniden üretir. Bu üretimde birçok tasavvufi terim kullanır Hilmi Yavuz. Bu, genç şairleri oldukça etkilemiştir. Urfa'nın mistik ortamında iki yıl öğretmenlik yapan Hüseyin Ferhad da bu mistik kaynaktan, bir sosyalist olarak yararlanmaya kalkar. Bu yararlanma, sonunda onu bütünüyle mistik bir çizgiye çekecek, sosyalist gerçekçi geçmişini reddetmesi sonucunu doğuracaktır.

Hüseyin Ferhad, Kılıç İpekte Sınanır'a, önceki şiirlerini, sözcük ve biçim değişiklikleriyle alacaktır. Bu arada kimi şiirleri de eler. Bunda, kitabın 12 Eylül sonrası yayımlanmış olmasının etkisi olabilir. Sözgelimi, Somut'un Ağustos - Eylül 1979 tarihli sayısında yayımlanan "İlk Şafakta" adlı şiir kitaba alınmaz. Oysa bu şiirde, iyi bir şairin gelmekte olduğun müjdeleyen dizer var:

Kızıl bir tülle örtülü fabrika duvarları
yayılarak örüyor sokakları birbirine
....
Islak bir mendil gibi nehir, Seyhan.
....
-ıslak yüreğim toz içinde-
....
Zamanın turuncu ağını
çeker gibi - bu mensucat şehrine
indi yaslı haber.

Benzetmeler de, imgeler de özgün. Şiir, başta ve sonra düzyazıyla desteklenmiş.

Deniz Çobanları, iyi şiirin nüvesini taşımasına karşı, yayımlandığında yankı bulmaz. Kitapta 23 şiir vardır. Bunlardan sekizini, biçim ve dil değişiklikleriyle toplu şiirleri Kılıç İpekte Sınanır'a alır.

Hüseyin Ferhad'ın daha ilk kitabında, izlek çeşidi şaşırtır insanı. Gözlemlerinden, yaşantısında, okumalarından izlek ve imge devşirir. Günceli, geçmişle iç içe isler. Özellikle eski uygarlıklara düşkünlüğü göze çarpar. Bu, günümüzü anlamak için geçmişe yönelen bir kazıdır. Doğup büyüdüğü coğrafyanın sözcükleri doluşur şiirine. Âsi Nehri, Antakya, Mığır Dağı, Osmaniye, Nizip, Seyhan, Çukurova... Yer adlarıyla yetinmez; o coğrafyanın kişilerini de bulursunuz şiirlerinde:Şeyh Cüneyt, Samandağlı Fettan, Kuseyri, Dadal, Ceritoğlu Hakkı, Çökeleğinoğlu Arif, Danaboruk, Arnavut Ökkeş, Kürtdağlı Keçecizâde... İlk kitabında adını andığı, İspanya İç savaşında ölen İngiliz şairi John Cornford ve ve Alman filozofu F. Nietzsche dışında adını andığı kişiler, Ege havzasından doğuya doğru uzanan coğrafyadandır.

Hüseyin Ferhad'ın Homeros'a ve eski Yunan kültürüne sevgisi çok belirgin. İliada'ya, Odisesus'a sık sık göndermelerde bulunur.

Bütün bunlar, Hüseyin Ferhad'ın ikinci döneminin nüvesini oluştururlar.

Sosyalist gerçekçi döneminde, Hüseyin Ferhad'ın güncelin içinde değil, kıyısında durduğunu söylemiştik. Şiirlerinin çoğu 12 Eylül sonrasına rastladığından, onun temel izleği daha çok 12 Eylülün kıyımlarına, kırımlarına bir tepkidir. Bu tepkinin içinde sosyalist gerçekçiliğin ilkelerinden biri iyimserlik, gelecek günlere güven yanında, yoldaşlara moral vermek de vardır:

(Ölü gömücülerine terketme cesaretini. Çekil bir kenara
ama, aklından sil: Gözyaşlarının buğusuyla sönmez çakılan kibrit)

Bu dizeler, ve Yürüdük Gecenin Ateşleri İçinden adlı ikinci kitabında yer alan "İmgelem Atları" şiirinden. İkinci kitap adıyla da 12 Eylüle bir anıştırma. 'Yürüdük' eylemi de yoldaşlara moral verici bir eylem. Yoldaşların ilerleyişini hiçbir şey durduramaz! Şair, yukarıdaki dizelerle, o günlerde yaşanan acıların yaratabileceği karamsarlığı silmek istiyor. "Umut sürünerek iner ardıç oluklu pınara" umut asılarken, ağlayıp sızlanmanın çözüm olmadığını vurgulayarak yoldaşlarını uyarır.

Şair, yine ikinci kitabında yer alan "Uçurumlar Dolambacı, I"de şöyle der:

Dipçikle ezilmiş çığlıklar, çiğnenmiş grev bildirileri;
bir toplu iğneyle boynuma asılan suçlu bilinç.
Hayır, tüm soruların yanıtını biliyorum aslında,
üzerime çevrili silahların namlusunda sallanıyor tutku ve erinç

Şair, bilinçlenmiş olmanın bir suç olduğu dönemi ilk dizeyle vermiş. Sosyalist gerçekçiler, Diyalektik ve tarihi materyalizmi 'bilimsel düşünce' olarak niteledikleri için 'tüm soruların yanıtını' bildiklerini söylerler. Son dizede şiirselliği yakalıyor Hüseyin Ferhad. 'Tutku' ve 'erinç' sözcüklerini somutlayarak, geniş çağrışımlı bir imge kuruyor. Şair burada darbecilerin iktidarının 'tutku ve erinç' adına yapıldığını işaret ediyor; hem de bu silahların ondaki tutku ve erinci yok etmediğini.

Şair, bu şiiri Kılıç İpekte Sınanır'a alırken son dizede küçük(!) bir değişiklik yapar: "üzerime çevrili silahların namlusunda sallanıyor diplomalarım, nüfus cüzdanım". Bu iki sözcükle, şair yaşadığı büyük değişikliği ortaya koyuyor. Toplumsal ben, bireysel bene dönüşüyor.

Hüseyin Ferhad'da sosyalist gerçekçi bakış açısı, ve Yürüdük Gecenin Ateşleri İçinden'in ikinci bölümünde noktalanır. Bundan sonraki şiirlerinde topraksız bir köylünün çocuğu olmaktan kaynaklanan 'yoksuldan yana tavır alma', bir renk olarak kalacaktır.

* Bu yazı zamanında adanasanat.com'da yayınlanmıştı. İlk fırsatta Sabit hocaya bu metni gösterip aradan geçen yılların Hüseyin Ferhad'a bakışında bir değişikliğe neden olup olmadığını soracağız.