13 Haziran 2010 Pazar

EDEBİYATIMIZDA ŞAİRLER SÖZLÜĞÜ - Sabit Kemal Bayıldıran(*)

ABASIYANIK Sait Faik: Denizli bir günde doğdu. Kuşlarla, bulutlarla, balıklarla çalıştı. Yalnızlığını çoğaltan avare. En sevdiği şey, okuldan, devletten ve töreden kaçmak. Biri birle çarpar, sonsuz elde eder. Suyu çeşmeden avcuyla içer. Kafes düşmanı. Kendine sevişme vakti yasaklanmış. Bulut gibi, biçim tanımaz. Çarpışan arabalar biner. Karaya ayak bastığı da olmuştur. Konya'ya hiç uğramamış. Okul önlerinde bulut satan birini görürseniz, mutlaka odur.

AHMED ARİF: Her zaman asi. Gül ve hançer devşiricisi. Mapushaneyi genişletmekle meşgul. Böğründe otuz üç kurşunla gezer. Karanfilin niçin açtığını bilir. Yüz metreyi çok hızlı koştu. Kurtuluşa şiiriyle gitti. Kuşlardan kartalı sever. Sınır ihlallerinden hoşlanır. Duvar ve yasak deler. Nerde bir pranga görse hemen eskitir. Kavline sadık feodal.

AHMET HAŞİM: Kırılgan ve yenik. Şam'ı, Dicle'yi İstanbul'a taşıyan kuş. Şiirini göl kıyısına kurdu. Tek odalı. İnce küskün. Çanakkale Harbine tek başına gitti, şiir bulamadı. Gözlerini kullanmadı, kalbi yetti görmeye. Hep alacaklı kaldı. Olmayan devleti ve kadınları sevdi. Kendine küs. Batı enstrümanlarıyla arabesk çaldı. En çok kullandığı söz: Yazıklar olsun! Bu sözü devlete mi, topluma mı, kendine mi söyledi, bilinmiyor.

A. KADİR: Şiir umurunda olmadı. Yangında ilk kurtarılacaklara öncelik tanıdı. Seviyle yetindi. Tevfik Fikret'le adaş.

ALTIOK Metin: Yalnızlığı yalnızlığına ortak. İnce hüzün. Kendine sürgün. Şiirin alevli çiçeği. Erken kalkar geç uyur. Arabesk ve lirik. Bruno'yu örnek aldı. Şiirinin harareti bir kenti yakar.

BAKİ: Kanuni'nin emrindeki sultan. Ne Allahı ne Muhammed'i hatırlamış. Yere konmamış kartal. Kibir ve gurur. Ağlaması bile ihtişamlı. Sınıfta hiç kalmamış. Komşularıyla görüşmez. Osmanlılın değil, imparatorluğun şairi. Randevusuz kimseyi kabul etmez. Ajandasında görüştüğü kişilerin adı: Mükemmeliyet, mükemmeliyet, mükemmeliyet...

BAŞARAN Mehmet: Kente kiracı köylü.

BAYBURTLU ZİHNİ: Ağıt imgesi. Yurdundan herkes göçüp gitmiş, kendi kalmış. İstanbul giyen köylü.

BEHRAMOĞLU ATAOL: İkinci Yeninin oğlu, Kırk Kuşağının evlatlığı.

BERK, İlhan: "Çiviyazısı".Henüz çözülmedi. Yumak. At, ot, sarımsak. Esin düşmanı. Evcimen. Ama eve uğramaz. Kim için yazıyor? Önce kendisi, sonra kendisi, sonra yine kendisi... Kurşun kubbeli İstanbul'dan Bodrum'a gönderilmiş mektup. Zarfı açılmıyor. Terliksiz gezer.

BEYATLI Yahya Kemal: Üç yüzyılın yenilgisinin intikamını şiirle almağa kalktı. Ata binemeyen akıncı. Itri'yi söyleyip kendini anlatan usta. Türkçenin azı dişi. Tamburi Cemil'in şiir yazanı. Büyükelçi atanan sadrazam. Devletin şairi olmayan devletperest. Müslüman teist. Oruç tutmasa da oruç tutanları sever. Mektepten memlekete dönüp öğretmen oldu. Ses. Vuslatla tutuşan iktidarsız. Mehlika Sultan'ı şiirde gördü. İstanbul'u dizelerle yeniden kurar. İhtişam ve tantana.

BÖLÜKBAŞI, Tevfik: Sürgün ve özlem. Türkçenin gurbet temsilcisi. Bektaşiliğe mülteci. Dağlarımızda mor sümbül aradı. Buldu mu?

BUDAK Abdülkadir: Sınırsız sorumlu sevgi kooperatifi. Gülü külden getirir. Vuran - vurulan, avcı-ceylan. Kentine küskün abdal. Ağacın neresinde? Dal nereden kırılıyorsa orda. Apartmanlara sıkışmış idil. Kendini kamçılayan küheylan. Asfalt söker gül dikmek için. Gülün ölüm yüzyılında gülşen.

BULUT Abdülkadir: İstanbul'da Anamurlu kekik. Yine kendi toprağına döndü.

BURKAY Kemal: Başkasının diline prangalı. Dili, yurdu ve kedisi yok.

CANSEVER Edip: Oda kapısı dışarıya açılır. Buna rağmen odasına kimse girmez. O da tutar meyhaneye gider. Orda da yalnız. Kendi mahallesindeki otelde kalır. Çağırılmayan Edip. Mendili kanar. Uzun şiirler yalnızlığından. Çarşambadan perşembeye yalnızlık ayırtır. Çift kaldığı görülmemiştir. Dayanıklı bir masa., çekmeceleri bunalım dolu. Toplama bilmeyen tüccar.

CEM SULTAN: Gurbette öldü; şiirin ve iktidarın gurbetinde.

CEMAL SÜREYA: Sevişirken şiir yazan adam. Ama adam. Üvercinkası, Hacı Bektaş'ın güvercini. Şiiristan. Anteni ince. Elma yiyişi bile günah. Dar gelirli, bol giderli. Develeri dört hörgüçlü. Acayip bir devlet memuru. Her şeyi, tersinden de olsa doru okur. Edebiyatın romantiği. Devletin masasına gizlice şiir sokar.; ama yakalanmaz. "Vakit var daha" dedi, vakti yetmedi. Kefeninin cebinde şiir vardı.

CENAP ŞAHABETTİN: Gibi kar. İktidarsız. Ses ve uzak. Piyanoda alaturka. Farsçaya teslim.

CENGİZKAN Ali: Noktadan sonra büyük harfle başlar. İyi not alır. Şiir tutkusundan taş da erir. Bütün yürüyüşlere katılır. Bölmesi zayıf, çarpması kuvvetli. 

CUMALI Necati: Kıyıda, kasabada.

ÇAMLIBEL Faruk Nafiz: Resmi şair. Üniformasını çantasında taşır. Ayşe'yi sevmez, İstanbulluluğu bozulur. Çankaya rüzgârına göre hapşırır. İlkellikle yerelliği ayıramaz. Kırık kanatlı kapıkulu.

ÇAPAN Cevat: Çevirdiği şairlere yenilen şair.

ÇAĞLAR Behçet Kemal: Paşa yaveri. Kötü kafiye.

DADALOĞLU: Eyvallahı olmayan şair. Kente borcu ok. Aşiretini yenen adam. Şaki. Kaçkarların kaçkını. Devlete saz kaldıran baldırıçıplak. Emmimizoğlu. Babalıların semaha durmayanı. Aşiretiyle evli. Sesi sazını bastırır. Ova sevmeyen kartal.

DAĞLARCA, Fazıl Hüsnü: Hayret dolu bir bakış. Çocuk ve Allah'tan bu yana çocuk. Çok kollu nehir. "Aha"dan bile ince şiir üretir. Mesleğinin yenen asker. Cumhuriyet kurulduktan sonra Kurtuluş Savaşına gönüllü yazıldı. Hendeseye sığmaz. Şiirle evli. Kuran'ı gökyüzünde okur.

DEFNE, Zeki Ömer: Köyle kent arasında durak.

DERTLİ: Randevusuna geç kalmış. Evlad ü iyale bağımlı. Şeytanda saz arar. Halkının soyadını mahlas edinmiş.

DEHHANİ: Divana iltica eden ilk kişi.

DIRANAS, Ahmet Muhip: "Fahriye Abla"sını bütün mahallelere gönderdi, komşumuz kıldı. İmge ve çağrışım. Söylenmemiş aşkın güzelliğini taşıdı yüzünde. Ağrı'nın ak saçlı kılı. Büyük Olsun, dedi. Ağrı'yı taşıdı. Uyaklar onu sevdi. "Kar"da bile. Yeşil pencerede beyaz gül. Saçları ıslaktı.

DİLMEN, Güngör: Masasını sahneye kuran şair.

DİNAMO, Hasan İzzettin: Kırk kuşağında figüran.

DURBAŞ, Refik: Yare-i icran. İstanbul'un acılı çırağı. Alınyazısı şairlik. Gazeteye şiir taşıyan yolcu. Çayını şirketten, rakıyı cepten içer. Kravat takmasını öğrenemedi. Hâlâ taşralılığı yüzüne vurulur, nüfus kaydını taşısa da İstanbul'a. Şiiri daim olsun.

ECE Ayhan: Kaymakam. Ankara'nın genelgesini okumaz. Devlete kredi vermez. Bankada hesabı yok. Askere sivil olarak gitmiş, oradan sivil olarak terhis olmuş. Kuralların hınzırı. Dural akla düşman. İki kere ikinin dört olmadığını bilir. Çizdiği her üçgenin iç açılarının toplamı farklıdır. Cumhuriyet'in ilk özelleştirmecilerinden Çanakkaleli Melahat'la aynı mahallede oturur. Nereye saklanırsa saklansın, Çapanoğlunun görür. Acayip ayrıksı, aykırı. Rakısına su katmaz. Sarışınlar arasında karaşın olmaktan hoşlanır. Hiç dilekçe yazmamış. Hamamda peştamala yer vermez. Kavgalı ve kavgacı. Şiirleri devlet kitaplarında yayımlanmayacak tek adam.

ELOĞLU, Metin: İstanbul dilini Metince'ye çevirdi. Mahallenin tüm dedikodularında o var. Başka masalarda havyar görünce kapuska yer mi? Yemesin de ne yapsın, eli mahkum. Görgüsüz burjuvazinin görgüzedesi. Can Yücel'e sofra kurdu. Eloğlunun "Düdüklü Tencere"si.

ELÖVE, Ali Ulvi: "Dağ başını duman almış", kendisi sınıfta kalmış öğretmen. 

EMRAH: "Kar mıdır nedir?"

ENDERUNLU Fazıl: "Ol gül endam bir al şale bürünsün de yürüsün/ Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün de yürüsün". Bu da yeter.

EROZAN, Celal Sahir: Kim okur, kim dinler?

ERGÜLEN, Haydar: İran'a uğramamış Hafız. İmge için imge.

ERSOY, Mehmet Akif: İstiklal Marşı'na tutuklu. Öğüt fabrikası. Kahvede ve camide. Şair olmaya niyet etmedi. Manzum yazmak, düzyazıdan daha kolay göründü ona. Tepeden tırnağa namus. Kendisiyle çelişmedi. Yağmurda yanına şemsiye almaz. Fesi yatık değil.

EŞREFOĞLU Rumi: Pay-i taht İstanbul'a taşındıysa da, o Bursa'yı yasadışı başkent kıldı. Keşiş Dağından dört bir yana sıcak kar yolladı. Hasan Dede "Eşrefoğlu al haberi/ Bahçe biziz gül bizdedir" diyerek ona gülistan yolladı. Necatigil ve Hilmi yavuz, kimi mevsimler komşuluk ettiler ona.

EYÜBOĞLU, Bedri Rahmi: Reis. Yürek mangal gibi, ama "Paramparça". Türkü devşiricisi. Yetmiş iki dil içinde Türkçeyi seçer. Coşkun. Yerleşik halk şairi. Sazında gökkuşağından fazladır renkleri. Şiirle palet iç içe.

FUZULİ: Aşkın vazgeçilmez eczası. Türbedar. Üç dilde sürgün. İstanbul'un küçümsediği taşralı dağ. Dağlanmış dağdağa. Doruktan Mecnun'a bakan çılgın. Yirmi dört saat sarhoş. Bütün büyük şairlerin damarına sızmış. Güneşin İstanbul'dan önce Bağdat'ta doğması Fuzuli yüzünden. Yalan söyleyen gerçekçi. Her zaman her yerde taze. Kendi sularını kendi yaratan ırmak.

GÖKÇE, Enver: Aldığımız soluğun diyetini ödeyenlerden. Erzincanlı bir kuş. Eğin türküsü. Kanıyla gülü kırmızı kılanlardan. Mapus damından kuşlar uçurdu.

HASAN Hüseyin: Kavel'de grev gözcüsü. Coşkun akan sel. Dur durak bilmez. Karanlıkta bile önünü görür.

HATAYİ: Tarih sayfalarında yenildi, edebiyat sayfalarında yendi. Selim'den daha yavuz çıktı. Ordusunun bayrağı mavi bir Türkçe. Pir Sultan'ı ve dağdaki geyikleri emziren ana. Şah İsmail gölgesinde oturdu.

ILGAZ, Rıfat: "Sınıf" mümessili. Öğretmene karşı sınıfını savundu. Diploma alamadı bu yüzden.

IRGAT, Cahit: Üç vardiya çalıştı, asgari ücretle.

İLHAN, Attilla: Hep on sekizinde kaldı. Yerinde duramaz, bu yüzden her dizesinde en az iki eylem vardır. Fail-i meçhulün peşinde. Ne zaman patlayacağı belli olmayan bir bomba. Hep itiraz etti. Şişe suyu içmez, hep kaynağın gözüne gider. Şiirini pastörize ettirmemiştir. Mustafa Kemal'le buğday, Nedim'le gül ve şarap, Yahya Kemal'le musiki, Nâzım'la şiir konuşur. Bir hançer gibi çekip gider, tedirgin sultanlara akşam serinliğinde bir deste gül gibi gelir. Mohikanlar gibi tutuşturduğu ateşlerle nice şiirler tutuşturmuştur. Şiiri var olsun.

KADI Burhanettin: Surlara çekilen şiir bayrağı. Şiiri tahta çıkarmak için savaştı.


KANIK, Orhan Veli: yere ve güne/bakan. Haşim'e tanklar salar. Önüne çıkan uyağı, benzetmeyi, şairaneliği dümdüz eder. Ama "Garip"in garibanlığına soyunur. Yönetmeliklerden hoşlanmaz. İşine geç kalır. Meyhaneye vaktinden önce gelir. 'Adam'larla dalga geçer, bu yüzden "Dalgacı Mahmut" olarak bilinir. Üstüne vazife olmayan işleri vazife edinmiştir. Üstüne vazife olan işlerden kaytarmıştır. Bu yüzden devlette sicili bozuktur. Bütün amirleri "Terfi edemez." Diye yazmışlardır hakkında. Bir ufak rakının yanında peynir ve gökyüzü (deniziyle birlikte) ona yeter. Kanaatkâr.

KANSU, Ceyhun Atuf: Kalbini kasabada unutmuş kentli. Ankara'nın akasyası. Hep çocuk kaldı. Şiiri elinde oyuncak.

KARACAOĞLAN: Ala karlı dağ. Her çiçekten şiir alan arı. Suyu soğuk pınar. Anadolu'nun birliğini kuran şair. Salon çiçeklerini sevmedi. Hangi şiiri kaldırsanız altından Karacaoğlan çıkar. Halk şairlerinin soyadı. Güzellerin hem padişahı, hem kulu. Çiçeği her mevsimde açar. Binbir çiçek. Fenâfilcemal. Aşk tekkesinin piri. Mekânı gelinlerin koynu olsun.

KAYGUSUZ Abdal: Abdal Musa'yı oklamış, Abdal Musa da onu şiirlemiş. Hacı Bektaş Veli'nin kucağındaki geyik de "Kaygusuz". Şeh-zadeliği bırakıp şeyh-zede olurken, seccadesini hırka yapmış. Edebiyat tarihçilerinin afyonu Sembolistlere armağan etmelerine bozuluyor. Tanrıya kafa tutuğu için iki ayağına bir pabuç yetiyor.

KARAKUŞ, Hidayet: Bol desenli Isparta halısı, ilmekleri ince. Sivas'ta suyunu alan çelik. Her yerden sızar.

KAYIKÇI Kul Mustafa: Bağdat'ı şehit kıldı. 

KISAKÜREK, Necip Fazıl: Tedirginlik, kuşku, çelişki.; huzursuz. Arayış, uyak, kaldırım; huzursuz. Irkçı, Müslüman, tutku; huzursuz. Saldırgan, uyak, ölçü; huzursuz. Kumar, intihar, içki; huzursuz. Nakşilik, huzursuz. Dil, huzursuz. Ölüm, huzurlu.

KOCATÜRK, Vasfi Mahir: Kemalizmin edebiyat kalıplarına misafir oldu.

KORYÜREK, Enis Behiç: Ruh çağırma seanslarında şiiri çağırdı, masa tıklamadı bile.

KÖROĞLU: Eşkıyayı aklayan şair. Gözleri badem, sözleri gürz. Atıyla yarıştı, şiiri birinci oldu. Ağların yalın yankısı. Eşkin.

Küçük İSKENDER: İngilizceyi en iyi söyleyenlerden. Kendi töresini kendi kurar. Bodrum katında oturur. Loş. Yalnızlığını ikiler. İstanbul çocuğu.

KÜLEBİ, Cahit: Türkü, türkü, türkü. Türkçe, Türkçe, Türkçe. Şiir, şiir, şiir. Kilimlerde bu kadar çok renk varsa, bilin ki müsebbibi Külebi. Edirne'den Ardahan'a kadar su yetiştiren Kop Dağının çeşmesi. Dilimize şavkı vurur. Karacaoğlan'ın bacanağı, Türkçenin damadı. Kurtuluş Savaşında en ön safta. Cumhuriyet'i aklar.

LAV, Ercüment Behzat: Şiirin aktörü. Hep Batılı oyunlarda rol aldı.

MADEN, Sait: İrce. Derin. Yer altı suyu.

MUALLİM Naci: Talim ve terbiye kurulu üyesi. Osmanlı bürokratı. Yönetmelik dışına çıkmadı. Yoksul Ömer'e ekmek veren düzene hep saygılı oldu. Onun içindir ki uyaklara sarılmıştır.


MUNGAN, Murathan: Babil'in yedinci harikası. Korucubaşılar ona düşman. Uyumadan önce tıraş olur. Kentte vaha. Silahsız terörist. Gemileri yakmaktan korkmaz. Çiğ süt. Zer, zin, sim. Zerdüşt ve ateş. Suyu serin. Çıkrığı kırık kuyu. Bereket.

NABİ: Töre bekçisi. Kendisini herkesin babası sayı. Bu yüzden hep öğüt. Tabii ki dinleyen olmadı. Bunun içindir hâlâ yakınıp durması.

NAİLİ: 'Meh'in teşrifini bekledi. Hâlâ bekler.

NAMIK Kemal: "Bürokrata özgürlük!" dedi. Memleketi manzumelerle kurtarmak istedi. Günümüz bürokratları, muhtariyetlerini ona borçludurlar. Bürokratların devletten maaş alan sendika başkanı. Hiç şiir yazmadığı halde edebiyat kitaplarında ondan "şair" diye söz edilir. Çürük mallar ithalatçısı.

NASRETTİN Hoca: Gülen şiir.

NÂZIM Hikmet: Sevgilisini anadiline benzeten tek şair. İlk ve son eşi Türkçeyi hiç aldatmadı. Olağanüstüdür, şiirinin geçtiği yerde olağanüstü hal ilan edilir. Saksıya sığmayan çiçek. Kökü derinlerden su alır. İnanç, kavga. Taşduvar ardında yaprakta hışırdar. Kalbi İstanbul'daysa, kalp atışı dünyanın her tarafından duyulur. Üç vardiya şiir. Em Fuzuli, Hem Nedim, hem pir Sultan, hem Köroğlu. En büyük romantik.


NECATİ: Rumcadan Türkçeye iltihak etti. ilk kuyumcu. Ustalar hâlâ onun bileziklerini takarlar. Hublardan çekmiş cennet bahçevanı. Divana sürgün, şiire mahkum. Dilimize döne döne gelir. Geç kaldığı görülmemiştir.


NECATİGİL, Behçet: dil kuyumcusu. Sorumluluklara tutkulu. Çölü içinde taşıyan bedevi. Neresine dokunsan ah! bezirganlar çağında derviş. İnce gülümseme. Tevekkül. Asfalt abdalı. Kaygulu.

NEDİM: Coşkulu ve uçarı. Divanın dışına taşmış. Gül kokan tek divan şairi. Gül- rânâ. Haddeden geçmiş. Cebinde beyitlerle dolaşır. Gökyüzüne daha yakın olmak için dama çıkmıştır. Damdan düşerken bile imaleye başvurmamıştır.


NEFİ: Görkemli bir abartı. Padişahın gücü Nefi'ye yetmiş ama şiirine yetmemiş. Sadrazamın protokolde şairden önce gelmesine itiraz etmiş. Gölgesinden daha hızlı yürür.

NESİMİ: Pirini pir ü pak eden mülhid. Aşkının hararetinden derisini soyunmak zorunda kaldı. Enelhak diye bağırdığı için Narsis sayılır. Başkalarının bendini de yıkan deli ırmak. Birçok cinayetin meşhur faili. Uykusunu Ortodokslara dağıttı. Dağların ardındaki dereyi görür, buna rağmen paçasını sıvamaz. Müthiş akışkan. Her zaman, her yerden her yere sızar. Şiiri yaşarken tutuklanıp darağacına bayrak yapılmış. Rüzgârı dalgalandırır. Harfler, ondan bu yana Hurufidir.

NEŞATİ: Baktığı aynada izi kalır. Bize örülmüş sözü kalır. Görmese de sitemden özge bir şey, gazelleri armağan olarak günümüze kalır.

OĞUZCAN, Ümit Yaşar: Çok satmış idi, çok okunmuş idi. Ağladı, ağlattı. Şarkılarda kaldı. Nasıl bilirdiniz? Allah rahmet eylesin.

OKTAY Rifat: Şiir sofrasının Halil İbrahim bereketi. Bütün semtleri dolaştı, evinden çıkmadığı halde. Bulutu, denizi tabağına taşır. Gökyüzünü yanında taşır. Çobanıl kentli. Beyaz, damarsız mermer. Şiirde hâlâ yeni olanakların peşinde. Şu anda meşgul: Orhan Veli'yle şiiri tartışıyor.

ORHON, Orhan Seyfi: Dersine çok çalıştı; ama ilkokulu bitiremedi. Karnesi baştan başa zayıf.

ORTAÇ, Yusuf Ziya: Türkçeye en büyük iyiliği şiirin yakasından düşmek, düzyazının yakasına yapışmak olmuştur.

ÖZDEMİR Asaf: Bütün beyazlar kirlendi, o apak.

ÖZEL, İsmet: Sivas'a ateş taşırken yakalandı. Müstafi. Kendi cehenneminin zebanisi.

PİR Sultan Abdal: Osmanlının en büyük şakisi. Mermileri sözcük kılan büyücü. Çarığı ayağında, ipi boynunda. Öküzü padişahtan daha çok sever. Ne dere ne ırmak; sel. Korku süpürücüsü. Direngen. Bir gülden incinir. Şair ordusu yetiştirmiş. Sivas Banaz'ın neresinde? Ebed müddet. Sazına buğday eker.


RECAİZADE Mahmut Ekrem: Ölçülü uyaklı bir ahh!

RUHİ: Yuf harına dehrin gül-i zarına yuf

Ağyarına yuf yâr-i cefakarına hem yuf
Dünya talebiyle kimisi halkın emekte
Kimi oturup zevk ile dünyayı yemekte
Ol müteşairler ki imge üstüne imge yığarlar
Çekersen altından imzayı kimindir bilinmemekte


RUHSATİ: Feryat ki ne feryat!

SABA, Ziya Osman: Gecenin şairi. Günkaçkını. Doldurma ve çiğ uyak. 

SEYRANİ: Dilinin freni yok. Sözünü uyurken de sakınmaz. Kılıcı kına girmemiştir. Sükutun kalp altın olduğunu kanıtlayan simyacı.

SULTAN Veled: Mesnevi'de bir virgül.

ŞEYH Galip: sözü kanatlı. Temmuzda üşüyen şair. Dert kabilesinde. Dergahı yüreğine kurmuş. Sengsare düşen şişe. Ateş denizlerini mumdan kayıklarla geçen tek kişi. Kalp Kalesinin esiri. Alçakgönüllülüğü post kılmış. Şiiri nerede görse semaa kalkar. Hem Hüsün'dür hem de Aşk. İsmail Dede'nin dilinde şakır.


ŞEYHİ: Türk şiirine eşeği-öküzü sokar; ama şiirimizi ahıra çevirmez.

SEYHÜLİSLAM Yahya: Şeyhülgazel: Uslanmayan mestane. Kaftanında rüzgâr biriktirir. Ceylanın gözündeki korku. Lale Devrine gül taşır. Sevinci ödünç. Hep önünü ilikler. Şemsiye kullanmaz.

TAMER Ülkü: Türkçenin en büyük çocuğu. Virgüllü gökkuşağı.

TANPINAR Ahmet Hamdi: Titiz. Şiiri çok iyi tanır; ama onunla halvet olamaz. Ceylanın gözündeki korku. Denize girmeden önce suyu ayağının ucuyla yoklar. Edebiyatla evli, şiirle nişanı. Şiirin ne içinde ne dışında. Yahya Kemal ile Necip Fazıl arasında binamaz.

TARANCI, Cahit Sıtkı: Noktalama işareti. Ölümle uyaklı. Kalabalık içinde yalnız. Penceresi kapalı, şişesi açık. Gök parçası, dal yeşili. Kentte bir kuş. Ben. Baudelaire'e özenerek kırk altısında göçmüş. Şiirin peşinden koşmuş, nefesi yetmemiş. Çirkin yaratıldığından müteessir. Şiirin kumaşından, çirkinliğini örtmek için diktiği elbise kendisine bol geldi. İçinde Beşiktaşlı bir çocuk yaşadı. Sevgiye aç. Şaşırıp kaldı. Hiçbir atasözünü bilmez.


TARHAN Adülhak Hamit: Her akımın ve her devrin adamı. Fatıma'yı ve Türkçeyi şiirleriyle katletti. Manzumeleri sabır ölçmek için kullanılıyor. Yatağa smokinle girer. Monşer. Yalnızken bile yemekte çatal bıçak kullanır. Şiirle randevuları var idi; ama şiir randevuya gelmedi. Akrep yer, yılan yutar. Pera Palas. Büyütülmüş elçi. Millete rağmen milletvekili. Terazisi yanlış tartar. Edebiyatın sahrası.


TECER, Ahmet Kutsi: Halkçı bürokrat. Şiire "Nerdesin?" der.

TEVFİK Fikret: Herkesle kavgalı. Dürüst. Kırgın. Öğretmen. Aruz. Gelgit. Cumhuriyet'ten madalyalı. Şiirini işe koşmuş. Geçmişsiz gelecek. Fikri, irfanı, vicdanı hür. Pazar sabahları bile erken uyanır. Don Kişot. Yan sokaklara hiç sapmadı.

UYAR, Turgut: "Büyük Saat". Zamanı günde iki kez doğru gösterir. İkinci Yeniye yenilmiş yetenek. Dizeyi aştı, düzde kaldı. "Her Pazartesi" işe gitti.

YAROĞLU, İsmail: Kendini kesen jilet. Taşradan gelip İstanbul'da intihar eden kuş. Yükseklerden ve açıklıktan hoşlanır.

YAŞIN, Mehmet: Yurdundan sürülmüş, diline sığınmış. Ben'i Kıbrıs'ta unutmuş, biz'e sığınmış.

YURTTAŞ, Hüseyin: Sevgi, saygı, öfke. Romantik gerçekçi. "Uzunçalar". Sevginin üzerine "Yangında ilk kurtarılacak" yazar.


YAVUZ, Hilmi. Sarayını miri mala kurdu. Ama acının vergisini de verdi. Simurg. İnşaat ustası. Kökü derinde, gölgesi yarında. İstanbul çölündeki bedevi. Melamet hırkasını eğnine giymiş şaman. Tasavvuftan el alır. Tekkesi tek kişilik. Çarmıh, Hilmi Yavuz'a gerilir. Küllüngü Ferhat'a ağır gelir. Her mevsimde gül devşirir. Ben-i muhabbet fırkasından. Hırkayı Bürde'yi temmuzda giyer. Batarken e Batini. Bütün divanlarda izine rastlanır.

YÜCE, Ali: Balkondaki papatya. Yatarken bile şapkasını çıkarmaz. Yüreğinde, şiirinde Türkiye haritası.

ZİYA Paşa: Dün ve bugün. Kendisiyle kavgalı. Üstü fak, altı şalvar.

ZİYA Gökalp: Resmi gazetenin kurucusu.

SÜLEYMAN Çelebi: Derinden derine akar. Bir yokmuş, sürekli varmış. Cenaze çıkan evlere gitmekle hükümlü. Komşulardan yardım almaktan hoşlanır. Ahirette de uslu.

ZATİ: Öğrencisine yenilen öğretmen. Türkçenin hassas terazisi. Erken uyanır, erken uyur. Matematik ve hendesede sınıf birincisi. Kendi kazdığı divana düştü. Bu yüzden ortalıkta görünmez.

--------------------------------------------------------------------------------
* Bu sözlük daha önce Poetik dergisinin Ocak 1998-Mayıs 1998 tarihlerinde çıkan 15-19 sayılarında yayınlanmıştır. Sabit hocanın daha önce değişik dergilerde yayınlanmış olan diğer yazılarını da yakın bir zamanda sitemizde tekrar yayınlayacağız.

Hiç yorum yok: