10 Haziran 2010 Perşembe

ADANUS MEKTUPLARI(BİRİNCİ MEKTUP : “Neler Oluyor?)(*)

Zaman, zemin ve uzam konularına kafayı takmış kişilerin, iflah olmaz sorgulama, gözlemleme halleri vardır. Kendi ben'iyle hesaplaşırken, bulunduğu adresle, akıl ve ruh aynasındaki öteki ben'iyle, yani bilinçaltıyla da uğraşırlar. Varlıklarını, özeleştiri mengenesine yerleştirip çelişki suyu vererek kimliğinin posasını çıkartırlar... Kentlidirler. Bir kenti sevmenin ve çilesine katlanmanın yaratıcı etkisini, şiir esinleyen yanlarını iyi bilirler. Kent endişesini, hiçbir biçimde erişilememiş, erişilemeyecek esenliğe, körü körüne adanmışlığı yaşayıp giderler. Sözüm onlara; müzmin kültür, sanat, edebiyat bağımlılarına. Sanatçı ruhu ve birikimli kişilikleri sayesinde, kolayca anlayacaklardır, bu satırların meramını. Daha şimdiden, ‘leb’in çağrıştırdığı ‘leblebi’yi benimsediler bile...

Benimseyenler de yadsıyanlar da sağ olsun, varolsunlar efendim.

Söyleneceklerin bir değeri olacaksa söylenmeli, değil mi? İçinde yaşanan, yaşantısına tanıklık edilen, insanlarla paylaşılan ‘yer'e ilişkin duygu ve düşünceler... Soluk alıp verdiği kente karşı dürüst olmak iç huzuru verir insana. Caddeleri, sokakları, çarşıları, hanları sevmenin, kültürüne bir nebzecik katkıda bulunma gayretinin anlamı, ancak öyle aranır. Aralanır... Biliyorum ve o sorumlulukla, dilden geldiğince nesnel söylemle, kentin hayatında ‘neler oluyor'u anlatmaya koyulacağım.

Bu, bir kentin sanat-edebiyat denizinde tutulmuş, 'seyrüsefer' defteri olacaktır. Büyük kentin sevmeye çalışmanın belgesi. Estetik duyarlık özenle bilinçaltına zerk edilmeden girilemez 'trans'a, yani işin havasına. Not düşmekten, kuru bilgi aktarmaktan çok, mektup içtenliği taşıyan, gözlem ve yorum sunmaktan yana tavır benimsenmeli. Biçemin ne denli ‘mektupça’ oluştuğunu değerlendirmek, kuşkusuz okura aittir. O gerçekliği vurgulayıp bağlayayım istedim, zor(un)lu girizgâhı : Evet, dolaşıma sürülen düşüncelerin, yani saptama ve savların, yorumlama, yargılama hakkı okura geçer, metnin yayımlanmasıyla birlikte.

Her metin bir mektuptur önce. Öncelikle demiyorum, çünkü önce ile öncelikle arasındaki 'nüans'ı ıskalama yanlışına düşmek istemem. Pek çok edebi ürünün yazımında; kurgulamasında, ete kemiğe büründürülmesinde, yapılandırılmasında, çıkış noktası ya da başlangıç çizgisi, mektup biçemine yakındır. Birinci tekil şahıs ağzından, ikinci şahsa, muhataba karşı seslenir anlatıcı. Görünmeyenle, (soyut kimlikle) ötekiyle diyalogun, yazıya dökülmüş sözcükleridir, ‘hayat’a çıkarılan. Öyküde, romanda belirgindir... Şiir ise daha başka bir şey : Bütün yazınsal türlerin içine sızabileceği gibi, bütün yazınsal türlerde başat özellik sayılan, imgeli anlatma, betimleme ve iletme öğelerini içerebilir. Deneme, salt monologdur; kişinin kendisiyle duygu-düşünce girdabında boğuşması, doğru veya yanlış, takıntıyı kâğıda dökmesidir. Bütün öğelerden azar azar alınıp, harmanlamakla yapılandırılabilir metin. Mektup da öyle; yazınsal türleri yakınlaştırır, dense yanlış olmaz. Mektup; yazılı hitap, iç dökme, duygu ve düşünceyi karşıya, muhataba duyurma işlevi öngörülerek kaleme alınır. Öyleyse, her metin bir mektuptur önce, diye söze başlamak yadırganmamalı, zira bu bir mektup. Adanus kentinden gönderilmiş, edebiyat okuruna seslenen, zarfsız, pulsuz mektup.

İnsanlar güzel şeylere layıktır der bütün kitaplar. Burda da güzel şeyler oluyor zaman zaman. Ama ne yazık ki, güzel şeylerin yapılmasını engelleyen pek çok 'başka' şeyler de oluyor. Bu satırların naçiz çırağına göre üzücü, bir o kadar da ders dolu gelişmelerden söz etmek mümkün. Yaşananlardan hiçbir musibet, nasihatin gereksizliğine yanıt değil, olamaz, fısıltısı bol kentte. Edebiyat üretimi ve tüketimi bağlamında, içtenlikli insanların bulunmasına karşın, acıdır ki, kötü niyetli, iki yüzlü, düzey düşürücü kesim egemen, kültür-sanat-edebiyat atmosferine. Oysa, bu kentte iki kez Adana Sanat Günleri yapılmış; 1999 ve 2000 yıllarında. Çetin Yiğenoğlu'nun olağanüstü gayreti ve onu destekleyenlerin özverisi, tarih kayıtlarına geçti artık. 2001'de üçüncü kez düzenlenecekken, 'kriz'den nedenlerle, önce erteletilmiş, sonrasındaysa gerçekleştirilememesi 'başarılmıştır'. Geriye, “engelleyenler kına yaksın” demekten başka söylenecek şey kalmıyor.

Adanus’da gündemi süsleyen sanat gelişmeleri de yaşanıyor kuşkusuz. Örneğin, birkaç iyi kitabevi var. İmza günleri ve yazar-okur buluşmaları için zemin/zaman ayırıyorlar. Hadi bir tanesinin adını zikredelim; Karahan Kitabevi. Sadece orada, bütün edebiyat ve sanat dergileri bulunabilir; Akatalpa'sından Yom'a, KavramKarmaşa'sından Şiirli Çıkın’a, Kitap-lık'ından Kum'a, Lül'ünden Kül'e... Adını saymayı sürdürsem, mutlaka birkaçını unutacağımı bildiğim için, burada adı geçmeyen dergilerin yöneteni, yazarı ve okurundan peşinen özür diliyorum; bağışlasınlar lütfen. "Adanus Mektupları"nda, dergilerden sıkça söz edilecek, bazı ürünlere de değinilecektir, sıcağı sıcağına... Yani onlara da sıra gelecektir. Çünkü edebiyatın 'agora'sı dergilerdir. Bu gerçeğin önemini kimse yadsıyamaz. Dergisiz edebiyatı düşünemeyen bendeniz, 'müzmin' öğrenci mi gözardı edecek?

Evet, bu kentte iyi şeyler de oluyor demiştik... Bazılarını hiç rahatsız etmeyen, dehşetli kötü kokan şeylere rağmen. Güzelliklerden bir tanesi, Bülent Mühür'ün yarattığı, sevgi dolu Taş Mekân dünyasıysa, diğeri de 85. sayısına ulaşabilmiş Söylem dergisidir. Mehmet Çetinkaya'nın inadına şapka çıkarılmaz mı? Bir güzel haber, Adnan Yücel'in hocamızın sağlık durumundaki iyileşmeyse, bir başka güzel haber de Hüseyin Ferhad'ın Antalya Kültür ve Sanat Vakfınca verilen, (2001) Altın Portakal Şiir Ödülü'nü kazanmış olması; dolayısıyla, adına düzenlenen, "Hazer İçin Birkaç Sarı Gül Odağında Hüseyin Ferhad Şiiri" sempozyumu... Dünya yurttaşı, Türkçe şiirimizin büyük ustası, Nazım Hikmet'in 100. Yaşının, yayınlarla, yapıtlarla kutlanması mı? Kesinlikle kayda değer en büyük güzellik. Gerçekleştirilebildikçe...

Bu kentin, Adanus’un sanal gezegendeki etkinliği az biliniyor maalesef. İnternette, Hilmi Haşal'ın danışmanlık desteğiyle, Memik Yanık'ın editörlüğünde, asistanı Emine Kara'nın hevesi ve emeğiyle hazırlanan adanasanat.com(bu site artık yok MY) yayıncılığı var, duyurulması gereken. Adı geçen sitede, 2000 yılından bu yana yüzlerce şiir, bazı şair ve yazarlarla yapılmış söyleşiler, deneme ve inceleme metinleri ve yayımlanmakta. Kentin edebiyat-sanat hanesine zenginlik ve çeşni katmaya çalışılmaktadır. Adanus'un tüm dünyaya açılan edebiyat penceresinden, günümüz şiirinin değerli adları ve ürünleri okunabilmektedir. Dileyen hemen yoklayabilir, pardon, tıklayabilir. Gelecekte sanal 'sayfa' ağlarının, hangi yoğunlukta yaygınlaşıp yaşayacağı göz önüne alınacak olursa, edebiyatın; şiirin, öykünün, denemenin, 'site'lerdeki nitelikli konumlanışı ve ilgi-alan güncellemesiyle, ziyaretçi sayısı önem arz edecektir. Bu da yabana atılamaz herhalde.

Etkinlikler ve etkileri üzerine söylenecek pek çok şey var. Belleğimin beni aldatmasına fırsat vermeyi göze alarak sürdüreceğim, Adanus hallerini yazmayı. Bir kenti sevmek, o kente karşı kusur işlemekten sakınmayı zorunlu kılar. Kuşkusuz, en büyük kusur, güzellikleri övülürken, çirkinliklere hoşgörüyle bakılmasıdır. Yani, kötülerin ve kötülüklerin kınanması şart. O nedenle, haksızlık etmemeye özen gösterecek, 'kalem'imden geleni yapacağım. Elbette ki, yol boyunca edilecek 'sürçü kelâm'ın, ‘bir daha okunmamakla’ cezalandırılacağı kaçınılmazdır. Okunmama riskini göze almak ve hayatı sanatsal yaratı kaygısı içinde ‘programlamak’ az şey mi? Hem, yazı kolay yazılmıyor, yazmaya yeltenenlerin iyi bildiği üzre.

Şimdilik, mürekkebi (klavyeyi) balla kesmek gerekiyor. Çünkü, laf uzadıkça ‘meram’ sislere bürünebilir. Hep var olan tehlike değil mi?...

Sevgimiz ve şiirimiz nisan ayındaki Çukurova güneşi gibi olsun : ne sıkan, ne yakan. O kıvamı tatmayan var mı? Sanırım yok. Öyle olsun, sevgili sanat ve edebiyat canları. Ağız tadınız yerinde, aklınız şiirde, yüreğiniz aşkta olsun. Olsun ki, yeni yarenliklerle “Mayıs Mektubu”nda buluşalım.

Adana, Nisan 2002

* Bu metin adanasanat.com'da 2002 yılında Ezel Balkan imzasıyla yayınlandı. Her ne kadar Ezel Balkan adını ilk kullanan Memik Yanık olmasa bile 2003 yılında yasal nedenlerden dolayı orogramcılık konulu bir kitabımı Ezel Balkan adıyla yayınlamıştım. Adana'nın 10 yıl öncesinin sanat edebiyat ortamını merak edenler için bu metni burada aktardım. O zamanlar bu metnin benim(MY) tarafımdan yazıldığı düşünüldü. Her seferinde bu metni yazanın Memik YANIK olmadığını söyledim. Çünkü yazan ben değildim. Burada yayınlamak istediğimiz 4 adet Adanus Mektubu daha bulunmaktadır.

Hiç yorum yok: