14 Haziran 2010 Pazartesi

Hilmi Haşal - Şiir Yazamama Notları: Şiirin Kor Kıyısı - 2(*)

11.
Şair, varoluşunu yaşamla ve doğayla koşut biçimde ve de biçemde özümseyip metne dönüştürendir. İmge dünyası ile gerçek dünyası arasında ki köprüdür kişiliği. Şiiriyse yanından yöresinden eksik etmediği can simididir.

12.
Kozanın içini merak etmişimdir hep. Yani şu ipekböceğinin marifetini. İpekböceği deyince ipekböceği, iplik çekme, çile çekme süreçleri akla geliyor doğallıkla. Bunu kurcalamak, öğrenmek istedim. İsteyince "İpekböceği" merakımı giderecek bilgilerin yoluna düştüm. İlk kaynağa ulaştığımda ise gördüm ki iş

epeyce karmaşık, epeyce de zaman alacak. Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedi, (Milliyet Yayınları, Cilt: 11) 5732. sayfada şöyle açıklıyor konuyu: "İpekböcekçiliği, ipekböceğinin yetiştirilmesinden koza üretimine değin gelişen bütün işlemleri kapsar. ( ...tırtılların ürettiği kozalardan elde edilen ipekler taraklandıktan ve çile haline getirildikten sonra kullanılır).

İpekten iplik çekme, ilke olarak kozayı oluşturan sürekli ipliğe çile (vurgulama benim) haline getirmektir. Çile çekmeye ancak, koza sarımlarını birbirine yapıştıran zamk yumuşadıktan ve düzgün olmayan ilk sarım katları (ilk ipekler ve kırıntılar) elendikten sonra başlanır. (...) İplik çıkrıkta ('çile çarkı') toplanır ve hızla kurutulur. Bu şekilde elde edilen ipek ipliği ham ipeği oluşturur"

Şiirin oluşumunu ipek ipliğinin ve kumaşının oluşumuna benzetiyorum. Merak eden ansiklopedilere bakabilir. Ben işin çile yönünü 'çile çarkı' sürecini, şiirin yaratım süreciyle örtüşür gibi buluyorum. Şair, kendini sözcüklerin çile çarıkına, yani çekme aşamasına bırakan öznel dünyasını doğaçtan besleyendir.

Bu konuda daha çok ayrıntılı ve bilgiyle donanımlı söz söylenebilir söylenecektir de. Kendi payıma düşeni, araştırmamı sürdürerek tamamlamalıyım diye düşünüyorum.

13.
Bir sözcük için ne yıkımlar yaşanıyor şiirde. Evet evet, bazen bir sözcük insanın dünyasını zindana çevirebilir. Şiirin bitmemişliği kadar acı veren başka ne olabilir ki? Vazgeçilemeyen bir imge cehennem mengenesi gibi sıkar. Orda şiir durmuştur artık. İlerlemez. Zamanını bekleyecektir en büyük olasılıkla. Ya da 'prematüre' kayıtlı kalacaktır dosyasında.

14.
Sessizlik!.

En güzel şiir değil mi bazen? Bunu da düşündüm. Bir ara siz de düşünün dilerseniz. Hele hele bir kalabalığın içinde herkesin konuşma olasılığı eşitken. Ve bir süreliğine, ilk konuşan olmamak için herkesin sustuğu anı bir düşünün. Ne saygın bir çekingenliktir o, sanki bulaşıcıdır. Ki, herkes soluğunu tutup bekler... Müthiş bir şiir ucudur beyinden beyine dolaşan. Şiir suskunluğu gerektirir kimi hallerde; yok yok çoğu hallerde Susmanın ardındaki sessizlik kutsaldır, denecek kadar büyülü/gizemli görünür.

Bu kalabalıkta herkes susmuştu. An uzunca sürdü, şiir oluştu ve ben seslenmek zorunda kaldım. "Sessizlik en güzel şiirdir!" Ve bu notu araya girdim. Susmuş olan herkesin ürünüdür artık bu şiir filizi. İnsanlar birbirinin suskunluğunu daha güzel okusun istiyorum ol sebepten.

15.
Şiirde yan anlamlar (kimilerince yan anlamsızlıklar) epeyce tartışıldı. Daha da tartışılacak kuşkusuz. Ne var ki geçmiş ile şimdi arasındaki renkli geçit pek irdelenmedi 'anlam' bazında, ki bu başlı başına bir inceleme/araştırma konusudur. Kesinlik ölçüsünden çok uzakta kalınsa da 'şiirde anlamlar' -'şiirde kişilikler' durumu olağanüstü kristal parçacıklar bırakacaktır, belirtilecek görüşlerin ardından. Şiirin söylemi, (nesnel varlığı) ile şiirin kimliği örtüşmediğinde bilinçaltının yan yollarını şiirin yan (ve dip) yolları gibi algılayıp birkaç kez daha okumalı. Söz konusu ürüne haksızlık edilmemesi için, diye düşünüyorum naçizane.

Yoksa şiir de doğrudan, dümdüz alınacak, anlaşılacak, yararlanılacak hiçbir özellik yoktur, somut yanı uzağa kaçar hep. Tatlı bir kovalamacadır yaşanan; şairle şiir arasında, tatlı körebe...

Doğası gereği şiir maddi olamaz, yaratım anındaki yüksek 'içsel gerilim' yapaylığı, rol kesmeyi kaldırmaz da o nedenle.

16.
Şiir, doğrudan anlatan, anlamlandıran bir araç metin değildir. Öyledir demek şiire haksızlıktır en başta. Çünkü şiirin oluşu/oluşumu dalgalı, yani dolambaçlı yol izler. Beslendiği yol ki, çoğu çıkmaz yoldur. Çıkışı görünen berrak bir yön değil. Şiirin atmosferi kaostur, yani ustan önce duygunun felaketidir.

Sonrasıysa hem usun hem duygununun cehennemidir. (İlhan Berk hocanın kulakları çınlasın...)

Duygu sezginin dinamosudur dense çok da yanlış olmaz herhalde. Çünkü şiir makineye, robota yönelik değildir. Hüzün ve ıstırap, sevinç ve coşku yoktur insan dışında hiçbir varlık için. O nedenle diyorum ki şiir insandan insana insanca incelikler, hoşluklar, umut yüklü gizemler taşımıştır hep. Taşır. Bir girdabın taşıttığı su gibi; düşmeyen, havada kalan... Bir çavlanın kucakladığı köpük gibi; düşmeyen havada kalan...

17.
"Bu gün şiir için ne yaptın?..."

Kendime sıkça sorduğum bu soruyu nerede okuduğumu düşünüyorum. Yoksa bilinçaltında yer tutmuş sorunu not etmekle ondan kurtulacağımı mı sandım? Ne korkunç bir yanılgı! Şiir ki kanayan bir bilinçaltı yarasıdır zaten. Günün güzergahı boyunca; bir ağacın kırılmış dalında, bir duvardaki yarısı yırtılmış afişte, bir dilencinin ezik bakışlarında, hiç beklenmedik anda, hiç umulmadık yerde çıkıverir insanın karşısına. Unutturmaz kendini. Sık sık sordurur; "Bugün şiir için ne yaptın?" diye.

Yanıt aramaya çalışıyorum, bir yerde mi okudum bunu, yoksa kendime sıkça yönelttiğimden mi kazındı belliğime.

18.
Şiir dinmeyen bir sızıdır. O sızının nabzını duymakta bütün iş...

19.
Şiir en çok başka şiirden güç alır. Doğacak şiir için nektar en çok öncekinden gelir, daha önce yazılmış olandan. Bu yeni bir söz değil. Ustalar da çok söylemiş, söylüyorlar hala. Belki o nedenle kendimi bildim bileli okuma açlığımı gideremiyorum ya... Hala açım, hala açım.

20.
Şiir sadık bir yürek dostudur. Hor görmez, örülmeye katlanmaz. Aldatmaz, aldatılmaya dayanamaz. Mayasında kin ve kalleşlik yoktur. Uysal bir iç haldir. İhmal incitir, köreltir... İhmal en okkalı darbedir şiire vurulabilecek.

Yaşamın akarsuyudur şiir, bitkilere nesnelere can katar. Bulutları emziren sonsuz bir memedir. Sağaltım sunandır. Tabii, alana... Doğanın bir yansıması, iyi ve güzel ürünü olduğunu benimseyene. Şiddetten ve kirlilikten uzak durabilene direnç için elzemdir şiir.

Erinç doruğudur kendini imge kanatlarına bırakabilen kişi için.

* Bursalı şair Hilmi Haşal tarafından kaleme alınan bu notların ilk 36'sı Yeni Biçem dergisinde yayınlandı. Yeni Biçem dergisi kapandığı için yazı dizi Şiirli Çıkın dergisinde devam etti.

Hiç yorum yok: