20 Aralık 2011 Salı

Sunrise: A Song of Two Humans Filmi


Bir süre önce arşivimdeki eski filmleri izlemeye karar verdim. İlk olarak Charlie Chaplin’in 1921 tarihli ve sessiz The Kid(Yumurcak) filmini izlemiştim. Geçen hafta sonu izlemek üzere film seçimi yaparken tercihimi 1927 yılında çekilmiş “Sunrise: A Song of Two Humans” filminden yana yaptım. Hem de arşivimde 1924, 1925 ve 1926 tarihli klasik filmler varken. F.W. Murnau tarafından yönetilen bu filmde(orijinal adı "Die Reise nach Tilsit") George O'Brien, Janet Gaynor ve Margaret Livingston başrolleri paylaşmış.

Bu filmden önce Nosferatu ve Der letzte Mann gibi beğenilen filmleri çekmiş Alman yönetmen F.W. Murnau bu filmi ile 1928 yılında en iyi görüntü Oscar'ını kazanmış, bir dönemin ünlü yıldızı Janet Gaynor da filmdeki yorumuyla en iyi kadın oyuncu Oscar'ına değer görülmüş. Filmin özeti şöyle:

“Taşrada tatil yapan kentli bir kadın, tatil yöresinde genç ve evli bir çiftçiyle ilişki kurar ve adamı karısını öldürüp onunla birlikte büyük şehre taşınmaya ikna eder. Adam, karısıyla beraber şehre giderken binecekleri teknede bir 'kaza' planlar, kendini boğulmaktan kurtarmak için de teknede bir demet saz saklar. Ancak planın sonunu getirmeye vicdanı elvermez ve kürek çekerek karısını kıyıya çıkarır. Adam ve karısı büyük bir keder içinde, tramvaya binip şehre giderler. Bu sırada barışıp yakınlaşırlar. Gözyaşlarıyla dolu barışmaları, düğün yapılan bir kilisede tamamlanır. Birbirlerine yeniden âşık olmuş bir halde, önce bir fotoğrafçıya, sonra da bir berbere uğrarlar. Adam berberdeki manikürcünün ona kur yapmasını görmezden gelir, karısını da çapkın bir hayranın ilgisinden korur. Devasa bir lunaparka gidip eğlendikten sonra, küçük tekneleriyle eve dönerler. Ancak eve dönerken bir fırtına çıkar…”

Görüldüğü üzere filmin konusu oldukça basit. Filmin çekildiği dönem göz önüne alındığında karşımızda sinema meraklılarının mutlaka izlemesi gereken bir film olarak değerlendirilmeyi hak ediyor. 94 dakikalık bu filmi izlerken en çok filmin temposundan şikâyet ettim. Çünkü birçok yerde gereksiz uzatmalar var. Buna rağmen bu filmi bulursanız izleyin derim.

Bu film dolayısıyla günümüz için kısa bir yorum: Bu filmde adam karısı ile gezip eğlenince, dışarıda yemek yiyince ona aşık olmaya başladı. Dolayısıyla bir erkek bir bayana onunla yapabilecekleri bağlamında aşık olur. Yani erkek, bayan arkadaşı ile birlikte kalabalık bir yerde pazar kahvaltısına gitmeye hevesli değilse veya şartlar elvermiyorsa, onunla sinemaya film izlemeye onun elini tutmayı düşünerek gitmiyorsa, onunla tatil planları yapmıyorsa vs ona aşık olma ihtimali düşüktür.

14 Aralık 2011 Çarşamba

Tahir ABACI ve Antolojiler


Usta yazar Tahir Abacı, şiir yıllıklarını hazırlayanlar için aşağıda verilen uyarıyı yapmış. Birlikte okuyalım:

Yazılarımda da birkaç kez belirttiğim üzere, “Şiir yıllığı” ve benzeri adlar altında yayımlanan derlemelerin büyük bir bölümünün, yılın bir dökümü olmaktan çok, düzenleyicinin öznel ve hayli keyfi ölçüleriyle oluşturulmuş birer antolojiden ibaret kaldığı düşüncesindeyim. Nitekim, “hangi hakla, hangi yetkiyle, hangi ölçülerle” sorusunu boşlukta bırakan bu tür derlemelerle ilgili tartışmalar giderek büyüyor. Hal böyle iken, ortada bir çok benzerlerinin hazırlandığı söylentileri var. Yıllık ve benzeri adlar verilen bu derlemelerin işleviyle ilgili düşünceler benim kişisel düşüncem olabilir ama aynı zamanda tercihimi de yansıtmaktadır. Bu tür derlemelerde artık herhangi bir ürünümün yer almasına rızam ve iznim olmayacaktır. Bunun bir dilek ya da  temenni olmadığını, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundan ve ilgili kanunlardan doğan hakkımın açık ve net bir ifadesi olduğunun bilinmesini isterim. (İlgili kanunlara göre, tek birşiir bile olsa, bir sanat eserini bütün olarak bir başka kitaba ya da medya ortamına aktarmak, hak sahibinin iznine bağlıdır). Sadece, elbirliğiyle ve nesnel biçimde hazırlandığına, dolayısıyla “şiir yıllığı” adını hak eden bir çalışma olduğuna inandığım, Şeref Bilsel ve Cenk Gündoğdu tarafından hazırlanan “Şiir Defteri”ni bu kararımdan ayrık tutuyorum. İlgili herkese duyurulur.”

Yani Tahir Abacı diyor ki Şeref Bilsel ve Cenk Gündoğdu dışında kimse şiirlerimi antolojilere almasın. Türkiye’de yıllardır Antoloji kavgaları şiirleri antolojiye alınmayanlar tarafından çıkarıldığını bildiğimiz için Tahir ABACI’ya diyeceğimiz şudur: Tahir bey izin verin de isteyen istedikleri şiirinizi antolojisine alsın. Öyle Fikir ve Sanat Eserleri Kanununu hatırlatmaya gerek var mı. Neden mi dersiniz: 500 adet basılıp zor satılan şiir kitapları için böyle bir girişimde bulunmanızın pratik bir değeri yoktur bizce.

Tahir ABACI, yukarıda verilen duyurusunda şöyle bir cümle var: “Şiir yıllığı” ve benzeri adlar altında yayımlanan derlemelerin büyük bir bölümünün, yılın bir dökümü olmaktan çok, düzenleyicinin öznel ve hayli keyfi ölçüleriyle oluşturulmuş birer antolojiden ibaret kaldığı düşüncesindeyim.”


Her yıl sadece dergilerde binlerle ifade edilen sayıda şairin binlerce şiirinin yayınlandığı düşünülürse, antoloji hazırlayıcıları kendince de olsa seçim yapmak zorunda değiller mi?

13 Aralık 2011 Salı

Hasan Hüseyin Gündüzalp - Ki Belki..



Ki belki,
   sen hep böyle gitmelisin
   kurup kendine bütün anların zilini.
   gitmeleri m olmasa sen bir hiçsin diyerek
   vurup yüzüme edilgenliğimi
   sözcüklerin böğrüne
   illede Dunay diye vurdurmahsın ...
   girmiyorum diye koynuna
   bak kaç gecedir ağulanıyor gece
   kurşun döküyor gözlerime
   nazar değmesin diye ...
   aman da zifirim ... aman da Dunay...
   böyle bir kalmak
   ancak dipsiz bir cereye sağılabilir...
   mayası tutmuş hüzün
   şaraptan başka neyle anlatılabilir…
-  bilmem, "içme" demelerin tutulur yanı var mı…

Bu şiir, yazarın Ki Belki kitabının rastgele seçilen bir sayfasıdır.