11 Haziran 2010 Cuma

Antoloji Tartışmaları : Mehmet H. Doğan İle Yapılan Söyleşi(*)

Şiirimiz Bir Antoloji Daha Kazandı

Edebiyat dünyasında her yıl yaklaşık bir ay süreyle tartışma gündeminin başında yer alan birisiniz. Her yıl başında şairler arasında bir heyecani deyim yerindeyse bir fal bakma furyası başlıyor: Acaba Mehmet Doğan bu yıl hangi isimleri seçecek diye. Dokuz yıldır yıl içinde yayımlanmış şiirlerden bir seçki hazırlıyorsunuz. Şairleri, şiirleri seçerken ne gibi ölçütler kullanıyorsunuz?

Umut vaad eden ve daha sonraki yıllarda da şiir yazacağına inandığım kişinin değerlendirmeye tâbi tutuyorum. Diğer bir unsur da, yıl içerisinde gösterdiği başarı. Örnek olarak Zeynep Köylü, İzmir’de düzenlenen Arkadaş Z. Özger Şiir Yarışması’na bir dosya göndermiş. Kendisi lise ikinci sınıf öğrencisi bir genç. Şiirleri güzeldi. Ahmet Muhip Dıranas gibi birçok ünlü şairin eserlerini bilmiyor, ama güzel şiir yazıyor. Onun şiirlerini değerlendirdim. Çünkü, biraz önce de değinmiş olduğum üzere gelecek vaad ettiğine inanıyorum. Ama insanın yanıldığı da oluyor.

Niçin böyle bir seçki. Hazırlarken nasıl bir yol izliyorsunuz?

Yıllığı hazırlarken başlangıçta seçki niteliği mi yoksa belge niteliği mi taşımalı, diye çok düşündüm. Belge seçeneği ağır bastı. Diyelim ki 2003 veya 2004 yılında, 1992 şiirini merak eden kişi yıllığı açıp istediği gibi bir değerlendirme yapma imkanına kavuşacaktı. Şiir yazan çok kişi var. Bu yüzden ortalama olarak elli, altmış derginin taramasını yapıyorum. Herhangi bir dergide ayda yirmi şiir yayınlansa, yılda kaç şiir eder... Yayınlanan tüm şiirlerin içerisinden ancak yüz elli adet şiir seçebiliyorum. Her ay dergilerdeki bütün şiirleri okuyup bilgisayara geçiriyorum. Eğer çok ümitli gördüğüm isimler varsa o isimlerin altını işaretliyorum. Sene sonunda bütün dergileri tekrar gözden geçiriyorum. İlk yıllıkta 149 isim vardı. Her sene sekizer, onar isim artışla bugün sayı 300’e ulaştı. Seçim yaparken önceki seçkide yer alan bu 300 şairi baz olarak ele alıyorum. Bu 300 isimden bu yıl herhangi bir yerde şiiri yayınlanan var mı diye bakıyorum. Eğer herhangi şiiri yayınlanmamışsa, ismi ne olursa olsun tekrar yıllığa almıyorum. Ama eğer ki bir kitap yayınlamışsa, o eserdeki bir şiiriyle yıllığa girme imkanına kavuşuyor. Eğer daha önceki yıllarda kaybettiğimiz herhangi bir şairin yayınlanmamış bir eseri ortaya çıkarsa onu da yıllığa alıyorum.

Örneğin, geçen seneki yıllıkta Behçet Aysan’ın eşinden gelen şiirle birlikte Necatigil’in ilk Sedat Simavi Ödülü için aruz vezni ile yazdığı bu şiirini kullandım. Beni asıl ilgilendiren on yılın sonunda yapmayı tasarladığım bilanço. Gelecek yılbaşı şiir yıllığının onucusunu hazırlayacağım. Bu on yıl içinde seçtiklerimden bir bilanço çıkaracağım.

Bu seçkilerin size maddi anlamda bir katkısı yok. Herhalde manevi tatmini üstün geliyor...

Yıllar sonra, herhangi bir şair, bir eleştirmen bana gelip sizin yazılarınızla büyüdük derse, işte bu benim için manevi bir tatmin olabiliyor. Yıllar önce bir çeviri yapmıştım. Orhan Koçak bana, 12 Eylül öncesinde bize bunu ders kitabı olarak okuturlardı dedi. Bu da yine bir manevi tatmin örneği.

Konuşmamızın başında genç şairler arasındaki tartışmalardan söz etmiştim. Genç şairlerle ilişkiniz nasıl?

Genel olarak hava şu: İnsanlar ben şair olduğumu ispat etmek istiyorsam, bu yıllığa girmeliyim diyor. Bunun için bana mektuplar yazıyor, telefon ediyorlar. Geçen yıl çok enteresan bir olay yaşadım, isim vermeden bu olayı sizinle paylaşmak istiyorum: Bir şair var, oğlu on beş yaşında; bir gün oğlu, baba birçok kitabın olduğu halde neden şiir yıllığına giremiyorsun diye sormuş. O da bunu bana aktarıyor. Bence bunlar çok rahatsız edici şeyler. Bir de yayımlanan şiirlerin tümünü inceleyip incelememem sorunu var. Yeni Şafak’ta İhsan Deniz yıllık içinde yazdığı yazıda sağcı dergileri fazla incelemediğimi ileri sürüyor.

Ben, elli altmış dergiyi her ay para ödeyip alacak olursam senede 300-500 milyon lira dergi parası ödemiş olacağım. Gaziantep’te, Diyarbakır’da yayınlanan bir dergiyi bana göndermezlerse ben nasıl inceleme yapabilirim. Bütün bunlara benim söyleyebileceğim bir şey yok. Bir şair, eğer bir eleştirmenin beğenisine endekslendiyse bence şiir yazmaktan vazgeçsin. Büyük şairler, ödüller beni ilgilendirmez der. Bu yüzden konunun fazla abartıldığını düşünüyorum.

Fethi Naci, dergimizin Mart sayısındaki yazısında ‘yıllık’ taki şair ve ödül sayısından yola çıkarak bir şiir ve ödül enflasyonundan söz ediyordu. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Şiir enflasyonu yeni bir konu değil ki. ‘Şiirde Enflasyonu Aşağıya Çekmek’ başlıklı yazım var. Örneğin ‘80’ler şiiri diye bir on yıldan söz ediyoruz, o günlerden bugüne kala kala on tane isim kaldı. ‘90’lardan da ancak iki üç isim sivrilecek. Yani ne olursa olsun geleceğe kalmak önemli.

Bu noktada şunu sormak istiyorum: Şiirlerin dönemlendirilmesinde, adlandırılmasında, tarihlerin yeterli olduğuna inanıyor musunuz?

Hayır inanmıyorum. İkinci Yeni’den sonra şiir dönemlerine isim bulmakta zorluk çekildi. Örneğin ‘60’lar Şiiri ya da ’60 Kuşağı gibi isimler verildi. Ancak bence bu yetersiz. Gerek öz gerekse biçim bakımından çok farklı şiirler birarada oluyor bu tür tarihlendirmelerde. Örneğin ‘80’leri ele alalım. Bu dönemde şiir hareketinin içerisinde üç, dört akım var. O zaman bu akımları nereye koyup adlandıracağız.

Bu adlandırmaları yapacak, radikal bakışa sahip bir şiir tarihi mi gerekiyor?

Eğer dönemler isimlendirilmişse, zaten sonradan o isimleri değiştiremezsiniz. Ancak ’80’ler sonrası için öneriler olmalı, tartışılmalı.

Son yüzyılın Türk şiirinden seçmelerle hazırladığınız bir antoloji bu ay Yapı Kredi Yayınları arasında yayımlanıyor. ‘Yüzyılın Türk Şiiri 1900-2000’in içeriğinden konuşmadan önce sizin için en ideal antoloji nasıl olmalıdır diye sorsam?

Bence en ideal antoloji Kenan Akyüz’ün ‘Batı Tesirinde Türk Şiiri’ adlı bin küsür sayfalık çalışmasıdır. Hep bu türde bir çalışma yapmak istedim. Örneklendirmek gerekirse; diyelim ki Abdülhak Hamit’i ele alıyor. Ben, be çalışmanın üzerine, o dönemde Abdülhak Hamit hakkında yazılmış olan eleştirileri, edebiyat tarihçilerinden birinin o dönemle ilgili herhangi bir yazısını da antolojiye katarım. Yani benim idealimdeki antoloji biraz da edebiyat tarihi ile birleşmiş bir antoloji.

‘Yüzyılın Türk Şiiri’ diyorsunuz ama 19. yüzyılın bir şairi olan Fikret ile başlıyor antoloji.

Fikret’le başlamamın nedeni şu: 19020 yılında kitabı çıkmış be yirminci yüzyıla girmeden şiir yazmayı bırakmış. Onun gibi 20. yüzyılın başında yaşamış ama, kitabını yüzyıl başında yayımlasa da etkisi 20. yüzyılda sürmüş şairleri aldım. Mesela Nigâr Hanım var. Fikret’in etkisinde eserler vermiş. Benim içim ölçü 1900’lerden sonraki yıllarda kitabı yayımlanmış ve faal halde bulunan isimler. Yüzyılın başında hakim olan akım Edebiyat-ı Cedide. Ama bakıyorsunuz Fikret ile Cenab Şahabettin günümüze kadar ulaşan çalışmalar yapmışlar.

Bu antolojide kaç isim var? Ölçünüz ne oldu bu isimleri seçerken?

Antolojide 198 isim var. Seçimlerimde fazla özgür olamadım çünkü yerine oturmuş bir takım değerlendirmeler mevcut. Servet-i Fünun dönemi var bu dönemin şiire birtakım şeyler getirdiğini görüyorsunuz. O dönemi ele almanız gereklidir. Ancak, o dönemin isimleri içinden seçme yapmak sizin hakkınızdır. Beş Hececilerden Orhan Seyfi Orhon, halit Fahri Ozansoy, Enis Behiç Koryürek, Yusuf Ziya Ortaç ve Faruk Nafiz’in arasından bir tek Faruk Nafiz Çamlıbel’i aldım. Çünkü ondan başkasının şair olarak devam ettiği kanaatinde değilim. Aynı şey Nâzım Hikmet etkisindeki şiir için de geçerli. Nâzım’ın tarzında şiir yazmış bir kişiyi antolojiye almakta ne anlam var. Hasan İzzettin Dinamo’yu da almayacaktım ama, şiir için gösterdiği çabayı ve bu çabanın şiirindeki yansımasını göz önüne alarak bu grubun içindenbir tek Hasan İzzettin Dinamo’yu aldım. Serbest şiirin iki kolundan söz edebiliriz: Nâzım Hikmet ve Ercüment Behzat’la, Mümtaz Zeki Taşkın. Ercüment Behzat daha baskın olduğu için Mümtaz Zeki Taşkın’ı antolojiye koymadım.

Bu seçimi yaparken, nasıl bir yöntem izlediniz?

Bütün şiir kitapları elimde olan bir şair için başka antolojilere bakmamaya gayret ediyorum. Tüm şiirleri baştan aşağıya tekrardan okuyup, değerlendirme yaptım. 198 şairin, ortalama beşer şiir kitabı varsa, yaklaşık 1000 adet şiir kitabı okudum diyebilirim. Ezbere bildiğim şiirleri bile yeniden okudum ve hiçbir yerden etkilenmemeye çalıştım. Diğer antolojilerden ayrı olarak şairlerden ve varislerinden izin aldım. Şairlerin %90’ı hangi şiirlerle antolojide yer aldıklarını biliyor. Fazıl Hüsnü Dağlarca, Murathan Mungan ile Tuğrul Tanyol antolojide yer almak istemediler. Bir de Necip Fazıl’ın varisleri yaşam öyküsünde birtakım değişiklikler yaptı. Şiir antolojisi için en önemli şey, dizgi yanlışlarının olmaması. Bu yüzden basılmadan önce en azından üçer, dörder defa okundu. Eski şiirlerde, eski yazıdan yeni yazıya aktarmalarda yapılan imlâ yanlışlarını düzelttik.

Sizin seçmiş olduğunuz şairlerin içerisinde başka antolojilerde yer verilmeyen isimler var mı?

Tabii ki var. Hatta antolojiye almadığım ama başka antolojilerde bulunan isimler de var. Halit Asım, Arkadaş Z. Özger, Nilgün Marmara, Kaan İnce, Mustafa Irgat, Haşim Çatış gibi yeni isimler var. Çok yakın yıllara gelecek olursak Didem Madak gibi kitabı olmayan bir isim var.

Antolojinizde şiirlerin dışında neler var?

Şairin biyografisi, eserlerinin ve ödüllerinin listesi, hakkında yağılan değerlendirmelerden seçmeler var. Yeni kuşakların bu şiirleri daha rahat anlamalarını sağlamak için Nigâr Hanım ile Cenab Şahabettin’in şiirlerinin altına sözlük ekledim. Tevfik Fikret’in şiirlerinin karşılarına da Ahmet Muhip Dıranas’ın Türkçe söyleyişlerini koydum.

Antolojinin bitiş isimlerini nasıl saptadınız?

2000 yılında şiir yazıp da geleceğe ümit vaad eden isimleri aldım. Öyle bir şair düşünün ki, iki kitabı vardır, ama başarılı değildir. Bu kişinin şiirleri bana hiç bir şey ifade etmez.

On yıl sonra bir antoloji hazırlayacak olsanız. Bu antolojide bulunan isimleri yine alır mıydınız?

Üçüncü ve son cilt için tabii ki farklı seçim söz konusu olabilir. Kararım kesin değildir. Üç veya beş sene sonra şiiri bırakmış herhangi bir şair benim için önem teşkil etmez. Onu yerine yeni isimleri kullanırım. Birinci ve ikinci cilt için ise böyle bir seçim söz konusu olamaz.

Niçin üç cilt, özel bir bölümleme oldu mu?

Ben antolojiyi iki cilt olarak düşünmüştüm. Birinci cilt İkinci Yeni’nin sonuyla bitiyordu. İkinci cilt Ataol Behramoğlu ile yani ’60 Kuşağı şiiriyle başlıyordu. Fakat sayfa sayısı çok lunca yayınevi üç cilt olması gerektiğini belirtti. Bu yüzden birinci cildi Garip akımının sonunda bitirdim. İkinci cilt Arif Damar’la başlayıp, 1949 doğumluların sonuna kadar devam etti. Üçüncü cilt de seksenli yıllardan günümüze kadar uzanan dönemi kapsadı. Bu cilt Sina Akyol ile başlıyor. Sina Akyol ‘70’li yıllardan önce yazan bir şair ama asıl ününü seksenli yıllarda kazandı. Böylelikle her biri 570 ile 460 sayfa arasında üç cilt ortaya çıktı. Yeni bir baskıda bu son cilt genişleyebilir, isimler atılabilir, yeni isimler eklenebilir.

--------------------------------------------------------------------------------
(*) Hami Çağdaş tarafından yapılan bu söyleşi Nisan 2001'de piyasaya verilen Hürriyet Gösteri dergisinin 227. sayısında yayınlandı. Bu söyleşi dergide yayınlandığı sırada Yüzyılın Türk Şiiri antolojisi yeni piyasaya verilmiş ve fırtına henüz kopmamıştı.

Hiç yorum yok: