18 Haziran 2010 Cuma

Hilmi Haşal : Şiir Yazamama Notları - Şiirin Kor Kıyısı - 5

41.
Şiir sözcükleri en göz alıcı biçimde giyinmeli.

Çünkü şiir şıklığı, yumuşaklığı sunmalıdır.

En saf doğa ve yaşam koşullarında bile. Tartışmasız, şiirin dili, sertliği de, çirkinliği de dizginleyip, sakin uslu yürüyebilen dildir.

Şiir imgeyi giyinmeli, ama imge çıplaktır. Yani şiir şeffaftır sonuçta. Sözcükler 'transparan' halde çıkar beyaz sayfalara. Sonuçta, çelişkinin gayri meşru çocuğudur şiir...

42.
Şiir, uyarıcı, uyandırıcı söz kıvamıyla nükseder okuyucunun algı dünyasına. Yaşama, iletiye; düşünüş ve duyuş hallerine katkısı ordadır. O özelliğinde; şık biçem, yumuşak içerik , doğal, zorlamasız ritim... (kolaycılık olsa da), algılanabilir bir atmosferi önüne sermiştir okurun. Şiirin kavramları en gerçekçi biçimde yontmalıdır. Şiir şıklığı, yumuşaklığı sunmalıdır, demiştik bir kez...

43.
Dize sorunu yeterince tartışılmamış olsa da hep gündemde. Son günlerde okuduğum bazı görüşler eleştiriler beni haklı çıkarıyor. Şiir konuşulduğunda iki sav, terazinin iki ucunu gösteren düşünce çıkıyor ortaya. Dize ve ritim ve uyak ve ses şiiri şiir yapan öğelerdir diyen sava karşılık; şiir hiçbir kalıba sığmaz, ölçüleri dinlemez boyutlandırılamaz, kendi doğasınca çıkmalı okurun önüne diyen ikinci sav. Bir metin (anlatı) içerisinde imgesel, sessel, ritimsel özellikler barındırıyorsa o şiirdir. O metin şiirdir yargısı ağır basıyor gibi şimdilik.

Ben de kalıpçılıktan dizecilikten yana değilim. Şiirim değil. Arada sırada uyak-ölçü, aruz kuşanır şiirler çıksa da, pek çok yazanda olduğu gibi.

44.
Yazdıklarım hele hele yayımladıklarım benim değildir. Arada sırada uyaklı şiirlerim çıksa da... Altındaki imza benzerimindir ki o bana yabancıdır artık. Çünkü şair beni atmıştır içinden. Özeğini okuyacaklar için boşaltmıştır yayımlanmakla.

Nasıl ki ben onu yazarken, (üretirken, işlerken) hep içindeki beni boşaltmışsam, şiir de yayımlanana dek barındırır içindeki ben' i. 'Orada sen yüksündür artık' demektedir metin. Akıllı, seçme, anlamlı anlamsız hiç de önemli değil algılayana göre. Ben onu unutmuşumdur.

45.
Bir hastalıktır. Tıpkı aşk gibi. Nedeni bilinmez, bilinemez. Hiçbir tıp uzmanınca tanı konamaz.

Müzmin hastalıktır.

Şiir konuşulacaksa sonsuz bir hastalığın konuşulacağı bilinsin. Bence yerkürenin tüm çıkmaz sokakları konuşulacaktır. Bunu benimsemeyenin şiir dışında diyecek sözü de yoktur pek. Evet yoktur.

46.
Şiir kime ait ?

Gökyüzüne, bulutlara, yıldızlara ve aya aittir.

Samanyolu en lirik dizelerin tozunu (yoksa imgesini mi) ışıldatıyor. Venüs'ün göz kırpan ve derinden gülümseyen hali kadar romantik görünüm var mı ?

47.
Şiir kime ait?

Yeryüzündeki gelincik tarlalarına, yaban güllerine, böğürtlenlere ve şebboy kümelerine, zakkum pembelerine ve daha nice yol kenarı çiçeklenmelerine... Ne bana ne de sana aittir şiir. Bütün yüreklenin içine düşmüş gökkuşağıdır. Önce göğe sonra yere aittir. Ne güzel bir şiir adaletidir; suskun yıldızlarla suskun yakamozlar arasında gerçekleşen. Değil mi?

48.

Bir çalkantılı 'içevren', mucizevi doğa sarsıntısı.

Etkisini dipten yüzeye doğru, görünmeyenden görünene doğru duyuran sarsıntı. Adına şiir sözcüğü yakıştırılan olgu, 'Hüzün ve heves' Özlem ve Özgürlük... Yenildiğimiz tutku.

49.
Can yanmasından söze girmek nedir ?

Düşündüm de 'şiir can yanmasıdır' diyen bu yanıtta karar kıldım. Öyle ya, bir imge için ne can yanmaları yaşanır... Ne ölü zamanlara gömüt olur insanın yüreği. Bir tek imge uğruna ya da imge çarpıcılığındaki o korkunç tatlı kıvamda sözcük-sözcükler dizgesi uğruna, ne karanlıklar, ne uçurumlar, ve ateşler göze alınır.

Bunları yazdıktan, bildikten sonra gönül rahatlığıyla şiir can yanmasının ürünüdür diyebilir herkes. Canı yanan ve sözü oraya demirleyen, zamanın cenazesine katılmış herkes: ölmüş zamanın ardında kalan cenaze kortejidir ' şiiri temsil eden. Kortej beni ilgilendiriyor...

50.
Yitmiş zamanın ardından...

Halen yitmekte olan zamanın ardından...

Şu anın ardından...

Tinsel ve tensel felaketi tanımlamak ne denli zorsa, şiir adına verilen-çekilen iç savaşları tanımlamak da o denli zordur. İnsanın iç deltasına dökülen kan ve ter karışımı akan harı tanımlamak olanaksızdır. Akış hızını, şiddetini ve debisini saptama, tanımlama cesareti ancak şiirde vardır. Şiir bir tür olanaksızlığa yanıt aramak değil mi ? Zira , yaşanan iç depremdir söz konusu insan hali...

Ömrümün tükenmiş kısmına ait genel anlamlar / anlamsızlıklar toplamı bir hiçtir... Bedeli ödenerek yazılmış imgeler, (eğretilemeler) kalıcılığı aramaya yarayan heceler, çok alın teri, çok sarsıntı, çok uykusuzluk, yenilmişlik..... ve de çok sarhoşluklarla ödenerek yazılmış şiir sorularıdır.

Bir tek imge için ne derin yaralar açılır, kabuk tutar sonra, yine açılır bu saf yazı ülkesinde. Som sözden işlenmiş söze, üretme istasyonları tarifesi...

Hiç yorum yok: