13 Haziran 2010 Pazar

Hilmi Haşal - Şiir Yazamama Notları : Şiirin Kor Kıyısı -1 (*)


Bu kısa notlar, gecelerden ve gündüzlerden damıtılma şiir kökenli düşüncelerdir. Bir tür alıştırma ya da denemece söylenmeler. Yıllardır, defterlere, takvim yapraklarına gölge atan küçük küçük karalamalar. Söz jimnastiği, düşünce jimnastiği kırıntıları... Yani, 'kendi yaranı kendin sar' kuralına uygun düşen, şiirin sıkıntısını giderici ara metinler. Şiir yazmama dönemlerinin nabız ve tansiyon ayarı; bir tür avunmadır.

Şiir üzerine; yaratım cehennemi ve cenneti üzerine düşünmek için az zaman gerekmiyor. Uykuda kalınan süre dahil, tüm zamanını istiyor insandan şiir. Günün yarısını ayırsan, öteki yarısında sıkılmanın payı ve etkisi, izi kalıyor. Şiiri düşünme edimi bulaşıcıdır, diyebiliriz o yüzden. Rüyada bile rahat bırakmaz kendini adamış olanı, yani şair adayını. Eksik ilgiyi, unutulmayı ve yitirilen zamanı hiç bağışlamaz. Geceyle gündüz birdir şiir için. Has şiire ulaşma gayreti, geceyi de gündüzü de kapsar çünkü.

Şiirin Kor Kıyısı adını vermemin nedeni, şiire çok yakın imge, dize dalgacıklarından etkilenmiş bir düzyazıda kalabilme arzusudur. Şiir okyanusunu çevreleyen kara parçasının suya en yakın yeridir çünkü 'kıyı'. Hep bir deniz veya okyanus kıyısı olmuştur şiirin karaya ayak bastığı yer. Ama hayat dağının doruğundaki volkan kesintisiz lav püskürtmektedir. Hayat dağının eteklerinde, zamana nüfuz eden kurgu fantezi dünyasının kıyılarına akmaktadır. Lav, gerçeklikle düşlemenin buluştuğu çizgide "şiirin kor kıyısı"nı oluşturmaktadır. Şiir bir köz dünyasıdır öylelikle. Közse ateşin kordan sonraki evresi; mor evresi değil mi? Üzerindeki kül tabakasına karşın için için yanan kıyıda yürüdüğümü varsayarım, şiirle uğraştığım anlarda.

Şiire ilişkin kısa yarenlikler dizisi, aynı zamanda yazılmayan dizeler destesi ve şiir okuma belgeliği olacak. Benim için ve bu satırları okuyup paylaşacaklar için. Dağınık metinlerin aylar, yıllar sonra derlenip toparlanması ile şimdilerde depreşenlerin sıcağı sıcağına yazılışıdır Şiirin Kor Kıyısı. Bir bakıma şiir yazmama/yazamama zamanlarının karnesi, şiirin serüven kütüğüne mütevazı bir kayıt olacak bu dizge. Olacak mı? Bakalım nasıl olacak?

29 Ocak 1998, Perşembe

1.
Şiir anlıktır. Umulmadık anda, umulmadık yerde gösterir kendini. Bir biçimde varlığını belli eder. Bir dehlizden sızan ışıktır bazen. Bazen sessizliğe sonsuz megaton şiddetle düşen bir ses: bir öksürük, bir kapı çalınması, bir bebek ağlaması, bir fren sürtmesi, bir siren çığlığıdır.

Daha pek çok an olayıdır. Karanlığa çarpan telefon sesidir. Beklenmedik sevgili kokusu, insanı sendeleten büyülü şefkat tınısı... Kış güneşine aldanıp erken güneş açmış badem ağacıdır.


2.
Eski mevsimden artakalmış kuru meşe yaprakları arasında dolaşan serçedir. Yerlerdeki tez canlı mor menekşecikler ve güneşe gülümseyen "şubat şaşkını sarı papatya" kaygısızlığındadır bazen. Papatyaya nispet yapan sarı çiğdem gibi nazlıdır. Çoğu kez de yanılgıdır, salt yanılgı. Gelmeyen dizedir, hecedir, melodidir... Çimende bulduğu, büyükçe ve çiyli bir ot kümeside devinen, coşkuyla devinen karıncadır. Benekli böcektir de bazen, ivecen, bir çöpe tutunmakla yaşama tutunan doğa üyesi. Gökyüzünü parçalayan bir kırlangıç kanadıdır bazen.

3.
Şiir anlık demiştim. An onun doğum ve ölüm süresidir. Geldiği gibi yakalandı,.. yakalandı, yoksa yitti sayılır. Yitmekse yazıya değmemişliktir şiir için. Geldiği o ilk andaki hazzı ve acıyı yeniden yakalamak olanaksızdır. Denebilir ki şiir tektir, yinelenmez, parçalanmaz, istiflenmez...

4.
Şiire uyan her tanım, aşka da uyar diyen ve diyecekler haklıdır. Bakışların kesişmesi, vücut ısılarının birbirini çekmesi, seslerin örtüşmesi, düşlerine alev almasıdır. Bir elin bir ele dokunacak kadar yaklaşması, ama bir türlü dokunamamasıdır. Hep olağanüstüdür. Kayırılan, kollanan ve göğe yükselmeye hazır tutulan renkli balondur. Öylesine tedirgin bir haldedir işte, şiirin ve aşkın etkisinde duyumsanan. 

5.
Şiir anda duyumsatır kendini. Büyülü sestir. Yaşamcıl ışıktır. Ölümcül arayış...Şiir an'dır.

6.
Bir şiir bir seanslık sevişmeye eşdeğerde güç harcatır şairine. Doruk noktası yükseldikçe coşkusu ve ateşi yükselir. Boşalım anı şiirin bittiği yani tamamlandığı an'dın. O metindir artık. İşlevsel ve estetik bütün, dünyaya yük olmayan, ama sürekli birşeyler veren vücut, yapı, bireşim...ne denirse densin. Şiir bir seanslıktır ve süreklidir algılandığınca... 

7.
Şiir bir gerilimdir. Bir nörolojik vaka... Epilepsi nöbeti.

8.
Şiir bir felakettir bazen. Yürekte kaynayan volkanik yatak kurban istemektedir. Şair için sözcükler ketum bir hal aldıysa, yani hakkı ve görevi olan yerde durmuyorsa, hem şiir için, hem şairi için işkencedir. İşkenceden kaçış olanaksızdır. Dahası şairin intihar çizgisine ulaşmış konumudur. Evrende teselli adına hiçbir şeycik yoktur ona göre. Anlamın binlerce ayrıntıda gizli olduğunu keşfetmiştir. Anlamsızlığın da...

9.
Sonuç olarak şiir sözcüklerle sevişmektir. Şiirin oluşumu sözcüklerin uyandırılmasıyla ivme kazanır. Öylelikle ayrımına varmadan şiirin uzayına girmiştir şair. Gerilim kapsamına girmiştir. Evrene yönelik duygu/algı antenleri şiir için çalışır artık. Kurtuluşu yoktur, ya da kurtuluşu şiiridir...

10.
Sıkça karşılaşılan bir soru: şiir yaşanır mı, yazılır mı?.. Yaşanır da, yazılır da, diye not düşmüşüm bir ara. Yaşanır, herkes yaşar, farklı, yumuşak yüzlerce gölge düşürür doğaya. Evet herkes yaşar, ama herkes paylaşamaz başkalarıyla. O çok özel şiirselliği, imge sözcüklerini bulup dillendiremez, açıklayamaz, belgeleyemez. Yani yaşadığını sakınır... Şairse yaşadığını da kurguladığını da paylaşandır. Paylaşmanın bedelini öder, ağırca öder, çoğu kez. Aynı nedenle belki iç dünyası tersyüz edilmiş sayılır.

--- devamı var----

* Bursalı şair Hilmi Haşal tarafından kaleme alınan bu notların ilk 36'sı Yeni Biçem dergisinde yayınlandı. Yeni Biçem dergisi kapandığı için yazı dizi Şiirli Çıkın dergisinde devam etti.