14 Haziran 2010 Pazartesi

Hilmi Haşal - ERGİN HALLER İÇİN DOKUZ FAL

1
ÇİÇEK FALI

Hayat titizlik ister, saksıda fesleğen (gibi); aşk izi... (iziniz efendim). Düşler
titizlik ister, hangi bulutta aksa, yataksızdır. Lacivert sızı, kalabalıklar nice sığ
ormanlarınız; alabildiğine ağlamaklı, çıplak. Yiter haz yoksa, aksinde en yanık bakışların, bütün acemi güneşler yüzlerde (ah yanık gözler) tüter güzlerce flu
yolların çıplak aynasında. Tiz rüzgârlar alıp giderken zamanı (filiz zamanı). Aşk yoksa, hayat eski çorak örtüdür. Mavi limanlar ararken buluşmalar için siz. Hepo çürümüş örtü ezer, suskunluğunu yaralı ağaçların (ah yanık ağaçlar). Heyhat; titizlik ister aşk, bütün vadilerinde ömrün (hazine dilinizdir efendim). Eksilirken umudun ırmağındaki su, ani beyazı gülümser nilüferlerin... (çeyiziniz efendim).

2
AYNA FALI

“Önce sudaki gözlerinle barışacaksın” der, haykıran derinliği yosunların, sazların hayallerinin kapladığı gezegendir bilinmezlik, onunla barışacaksın. Barış iyidir hem... Değmediğin çiy damlası, hayatını cıva gibi boşa akıtmaya hazırken ‘şimdi’ havuzunda. Dehşetle, ukde iğneleri batacak ruhuna, sitemsiz aşka bulanacaksın dem zehri inerken kalbine. İnme güz; sırlarla göğsüne yansıyıp saplanacak, acının arzu hançeri. Haklı yalnızlığında, düne ait irinleri unutman iyidir, kabuklu yaranı tende zırh tutacak... İyi, uykusuzluğu çiz, ölümü çiz, aş; umut aşmakla başlar yolu uzar, yinelenmez bulut yeğniliğine giren iz. Uyanacaksın cama, yüzde-yüz : alaca çil dışındaki teğet geçmeleri, pas geçmeleri unutup. Sırlarını özgürlük sayacaksın.

3
YAKAMOZ FALI

Sessiz, sakin rengi arayacaksın; su, esri/ten duruluğundan da sonsuz duruluğu akmayan bir ruh/aşk arayacaksın. Durgun, dingin us göl/ünü, akan bitendir diye yitendir (yeten değil kesinkes) bu ham kürede. Her delta ömürden alıp varıyordur lacivert gece denizine. Varıyorsun... Derine varıyorsun su, en köpüklü açığa. En tatlı derya ıssızlığına, dileklerine yaraşır... Enginliğe, sessiz, sakin heceler gibi dolup, düşlere dişi nakış oluyorsun. Sonsuz buğuda, incili yakamozlarca iç içe seğiren ipek kanatlı kuşlar : "sevgilim su, ah sevgilim su" tınısıyla göğü yırtıp çınlatırken... Balkıyan im, bulutların bağrından dökülmüştür kesinkes. Büyülü adın, pek mutlu tiril ışıltıda yaşayacak; ilk ölümü aşmakla su, Kaf’ı bulacaksın.

4
KUM FALI

Güneyli, güneşli bir huzme dökülecektir arştan, ipince buklelerle... Çarpacaktır algı bordanıza, rahatsız olacaksınız ilkin. Elbette, remil rahatsızı, cehennem benzeri. Aşk ki cehennemdir her vakte değin. Külhanına lir közü taşıyacaksınız gelincik hayallerle. Gönüllü köleliğe kapılacaksınız, akıl körlüğüne, dünyadabilinen. Sıradağlara, kıraç neyse, nebat neyse, öyle duyacaksınız gürbüz yansıyı alevi; közü ve külü. Sonra ne olacaksa olacak; bağbozumu hercai harflerce, haz hasadına koşullanacaksınız. Dipte damıtılmış dileklere boğulacak ve zifaf ertesi anıları aşılayıp birbirine, şerh düşeceksiniz. Zira aşk, güzelliği şerh düşmektir hayata; tohumla, kök ve fidanla. Toprağa yazılı kalacak t/özünüz, okunacaksınız.

5
GÜNEŞ FALI
Işıyacak ve ısıtacaksınız, her nesne ışımaya, ısınmaya teşnedir. Ah, yanma
olasılığına milim uzakta hep... Kamaşmalar faslından öteye, kalbindeki atom 
çekirdeğini keşfedince kişi, ona tapar ya... Hayat içindir aşk çilesi, ordadır
haz ve od; çoğalıp tüteceksiniz kozanızda. Işık-ısı sarmalına dadanıp kendi
beyaz halenizde, soy hayalle, alaşıma duracaksınız... Cevher mavidir ilkin
yeşil, kırmızı öncesinde; sonraysa, her zerre küldür, ama külden de ılık ince
yoğrulmuş dostluğunuzla; zümrüt bakışınız, tebessüm nehri bağışınızla, giz sarmaşığınız kök salacak. Ektiğiniz yaşam; umut ışıltınız, tin besinidir. Yerle
gök arası, bengi yöne, altın ağaç olup filiz sürecek, cennet boyu açacaksınız.

6
BULUT FALI

Bir insan düşsüz kaldı mı, yarı ölmüş sayılır, ezel-im düşlerini sakınacaksın kuru dal, çürük bel neyse odur düşsüzlük. Dil yitimi neyse, işte o... Aşk mı; güne elzemdir, kalbe nabız, ciğere hava, göze ışık ve su... Çöle dönüşse ten nefes gerekir insana elbet... An’ı solu, zarif ellerin uyuşmasın, umuda aç. Ay uyuşursa bulutların yüzünü okuyamaz, yağmura dokunamazsın. Felakettir o ruh kıranı, kimliğini kine sürgün etmekle çökertmiştir ki; sen, sen değilsindir artık. Ses, söz ve renk cömertliğinin gölgesinde gövereceksin (gövermeyen mevtadır) doğada kalıcıysan. Henüz varken servilerin armağanı, irkileceksin bin yıllık kök-gövde dili gürleyecek, gökten yerin kalbine, hızla yunacaksın.

7
RÜZGÂR FALI

Taş yüzlerinin tozlu dili söylüyor : zaman şefkatli anne insana... Ağlayan çizgisi gözeneklerin; vedadır hayata, palas pandıras. Aynı şeymiş, erimesi
közün de karın da... Külün evidir tandır; külhansa gövermenin. Hanesinden
gül renklerce sınanacaksın. Maarif koçanından, henüz gelmemiş günlerden koparılmış, yarası taze yaprak boşluğu anlatır. Öyle varacaksın, bengi mut
ülkesine, özlenmiş sıla olan. Solgunluğun kalacak tarihte. Kalsın. İnsandan kanırtılmış sayfa, aşk. Kutsal incir yaprağı, kurumadıkça konuşur... Anlamı
yüce harflerden yelpaze olsun olacaksa, elinde hançer yerine. Olacak diyor yüzeylerini rüzgârın taradığı taşlar : Güzelçağ uyruğunda, ferah kalacaksın.

8
RÜYA FALI

Altın ateş topu düşecek uykuna. İlk çarpıldığın ışık, toprağa değen ayak izleri
senin adımın değildir. Öğreneceksin; tılsımlı bilinmezlikteki hazine deryasını aradığınca vardır. Yeni sensin çünkü, nasıl doğduğun, nasıl tutunduğun değil dünyaya nasıl göründüğün, bir de ölüme dair giz sünmesi mucizedir. Kılavuz kitabını, her harfinden öpecek ve sözünü ölçeceksin, özünü. Bilmekle, ki söz sevgiden çok kin mekiğidir, getiren ve götüren. Yolcuların nezdinde susku en hasıdır hallerin; eflatun esenliğe bulanacaksın öyle. Aşkçıl iklime geçeceksin ezeli bahçeye. Ağu ve bal yürek atlasındadır kişinin. Doğanın nasıl oluştuğu değil, senin nasıl aştığın yanıttır hayata; düş yastığınsa nimet... Sevineceksin.


9
DEFTER FALI

Bir gezginin üzerine eğileceksin, hayat öpücüğü vermeye, Hızır gibi, melek şiir sanacak. Üç vakte dahi yazılı : Güneşi olacaksın yenilmişin. Zencefil-nane-bal ve yosun sağaltımı neyse; şifa sanacak al duman öpücüğünü, dokunuşunda diriim bulacak. Avare göçmen ateşten ne anlar deme, iki/z türlü bağ öğütür hayat, uyanacaksın. Eski yeniye şiddettir her daim. Şimşir yolda tüketilen hoşlukla varılır simyasına iç/uyak nefesin... Evet, som heceyle, naçar gezginin usuna eğileceksin, damla panzehir dokunuşuyla girip sakalının gümüş kitabesine. O bahtla sevineceksin kâğıda, çook çok uzun ömre, en uca ulaşacaksın; usul/esenkapısına beyaz, buzul ülkenin. Mermere sinecek arz künyen, başa döneceksin.

Bursa, Nisan - Aralık 2001

Hiç yorum yok: