O Kadar İşte – Yusuf Alper
Çıkınımızda üç yaşında bir çocuğun sevinci
Onyedisinde bir delikanlı hüznü
Otuzunda hayatın acısı gerçeği
Kırkında daha acısı daha gerçeği
Sonra daha daha da
Boy boyladık soy soyladık tarlayı sürdük
Ekini ektik öğüttük yedik
Unu eledik duvara astık
Siz sağ ben selamet gidiyoruz
Öncekiler saksıda birer çiçek
Öncekiler yatak yastık vesaire
Sonrakiler camdan bir balonun içinde
Gezinip duran böcek
Bir o yana bir bu yana
Gidiyoruz da bunun için mi geldik
Topla çıkart çarp böl elde var sıfır
Elde var okyanusta bir damla
İçinde” binbir hüzün acı aynlık
Geldik gidiyoruz o kadar işte
Yakınmalarımız hiç bitmez. İnsanoğlunun yakınma serüveni ilk şaplaktan itibaren başlar ve Azraillin son şamarıyla biter. Irk, renk, cins, dil ve din ayrımı gözetecek güç yoktur o konuda; mutlak eşitliktir biyolojik gerçekliği... Doğanın adaleti için hiçbir 'temyiz' makamı yoktur. Yani hüküm kesin, infaz kaçınılmaz: Her canlının ilk ışıktan son ışığa değin yürüdüğüdür. Yol halinin sıradan ayrıntısıdır yakınma davranışları, yolculuğu duyumsama ve dışavurum biçimidir... Salt odur, 'yakınma' denen tepki. Kaosun yüzümüze çarpmasıdır: "Yaranın kanadığını benden soruyorlar / Tutkunun serseri bir mayın olduğunu" (Giderim Giderim Dünya Yuvarlak, s. 224) ve dahası, endişeyi, korkuyu içselleştirmiş bireyin zamanda var olduğuna kanıt her şeyi... Yusuf Alper şiirinin de yol ekseni sayılan gerçeklikten algıladığımız genel durum...
Yakınma gerekçeleri hiç bitmeyen insanoğlu, yakındığını unutur çoğu kez ve olağan halden sayar sızlanmalarını, soğuktan ya da sıcaktan; ışıktan ya da karanlıktan; yağıştan ya da kuraklıktan ağlanmayı zamanına ve konumuna göre yineler. Bireysel bir tepki sayılan yakınma eylemini kendine hak görürken karşısındakine (ötekileştirdiğine) yakıştıramaz: Eleştirir, ayıplar, suçlar. Ağlanmakla, aşağılanmakla koşut addeder başkasının yakınmasını. Oysa kişinin müzmin hastalık belirtisi olmayan yakınma, yerinme, sızlanma vb. hoşnutsuzluk durumlarını dile getirmesi o kadar da katlanılmaz bir dışavurum değildir. Zira zamanı, yani 'an'ı, yani yaşamı algılama belirtisidir, bireyin tepki verişi. Gayri ihtiyari davranışı... Bedensel(fiziki) anlamda veya tinsel (ruhi) anlamda sızıyı, ezilmişliği, incinmişliği yaşayan kişi rahatsızlığını dile getirecektir bir biçimde. Getirir. Bu da olağan bir sonuç: Öyle ya, "yarası olan iniler" ... Şairlik ve şiir 'antologya'mız zengindir bu konuda. Geleneğimiz, folklordan moderne, tam bir hazinedir denebilir. Hazinenin önemli bir parçası, takdirle benimsenmesi gereken katkısı dolayısıyla şair Yusuf Alper'den gelir. İnsanlığın yarasını kendinde hisseden, şiirimizin sessiz, sakin temsilcisinden...
'Yara' deyince bir tek görünür yara kastedilmiyor elbette. Görünmez yaralardır asıl insanı kahreden. Bitiren... Gönül yarası, ruh yarası, kalp ağrısı diye bilinen... Hem atalarımız dememiş mi: "İnsanı gam duvarı nem öldürür" diye? Burada gam sözcüğünün benzeş ya da türdeşleri anılacak olursa; "gam - dert, ukde, gaile, çor, üzüntü, hicran, bulut, acıma, acı, sancı, kahır, ıstırap, elem... " diye uzar gider tümce. Kuşkusuz hepsi, dirim sıkıntısının belirtisi, işaretidir. İnsanlık için ortak derttir, varoluşsal (ontolojik) sorun, bedenin ve ruhun duyumsadığı acı veren hal... Söz konusu acının dilini güzelduyusal kılıp (estetize edip) yansıtan sanatların temel kaynağıdır, denebilir o nedenle dünyevi (bazen de uhrevi) karabasanın dışavurumuna, yani 'yara'ya, acıya...
Ömür diye adlanan süreçte, kötülük ve çirkinlik, yani her türden kirlenme, kinlenme\ kişilik yitimine yol açar. Yusuf Alper şiirinin imlediği de bu; bilinçaltındaki korku her daim etkindir; "Ölüm ki gelir gider yengeç kollarıyla" dizesinin söylediği geçerlidir her canlı için.
Bedensel veya ruhsal acı taşıma gücü, kişiden kişiye değişir ama kendini, ötekini, toplumu ve dünyayı tanımada önemli bir belirtidir duyumsanan; acı... En eskisi, şiir (ezgi) müzik başta olmak üzere, yazılı ve sesli, çizili ve boyalı ürün veren sanat türleri insan ruhuna yöneliktir. Ruhtan kaynaklıdır, ruha odaklıdır... Tüm bu vargı (yargı) ve yorumlar Yusuf Alper'in şiirlerini okurken ediniyor insan. Okudukça, "Giderim Giderim Dünya Yuvarlak" saptamasının kanıtına ulaşıyor; bilincin kavradığı döngüye kapılmışlığı, giriş tümcesinde değinilen kaçınılmaz bitiş ile başlangıç arasındaki çizgiyi yaşıyor adeta. Yeniden, yeniden insan ruhunun yaralı noktalarına değiyor, düşünce denen doğaçtan devinim (arayış refleksi) sayesinde.
Tıp bilimi; "dinamik psikiyatri" ya da "psikoterapi" başlığı altında irdeleye / inceleyedursun, şiir önce söylüyor dramatik iç havayı. Örnekse; insanın yaşarken giyindiği dünya sıkıntısı okunmaktadır Yusuf Alper'in şiirlerinde. Türk şiirinin alçakgönüllü ustalarındandır o. Uzun soluklu şiirinin kozasını örerken hep insanı öncelemiş, insanın "arızasız" birey düzeyine yükselmesi için "insancıl" değerlerini sözüne maya kılmıştır. Evrensel olanı, bireyin esenliğini, ruhun erincini aramış, sözcüklerin o minvalde işlenmesi gerektiğini benimsemiştir.
Yalın söylemi, anlamı ve anlaşılırlığı amaç edinmekten beslenir. Şair olmanın, şiir yazıp yayımlamanın sorumluluğunu üzerinden hiç eksik etmemiş Yusuf Alper; "Şair Her Zaman" insana dair iyi ve güzel eylemlerin odağında bulunmalıdır. Ona göre: "Şair ilk insandan bugüne bütün insanlık tarihinin vicdanı olmuştur ve olmak zorundadır. İnsana karşı olan her şeye muhalif olarak. Doğal ki insanın hücresel düzeyden (ontolojik) varoluşsal düzeye tüm gereksinmelerinin de abartısız bilincinde olarak... " (Şair Her Zaman, s. 52) Sözün anlamla çiftleşmesidir çünkü şiir. İmgenin gizilgücünü, anlamı bezeyen iksir sayar. Öylelikle ironiye ve iğnelemeye yönelen söylemde bile şiirin ciddiyetini sezdirir. Çağın felaketler silsilesini kayda alan ürünler vermiştir, 35 yılı aşkın bir süreye sığan şairlik/yazarlık ömründe.
Yusuf Alper'in şiirinin atmosferi kişiliğini (insaniliğini) yansıtmaktadır denebilir rahatlıkla. Türk şiirinden "Fiyakasız Şiir" örnekleri arandığında akla gelmesi gerekenlerin arasındadır kesinlikle. Zira "Yalnızlıkla başlamayan bir şiir yazmak" olmamıştır yaratım serüveninde.
"Binyıl sonlanırken ağır aksak adımla
Kemik kırılan yerde güller mi gülmededir?
Delik deşik edilen bir yürekten, kurşunla
Karanfiller mi açar coşkuyla,fiyakayla?"
"Giderim Giderim Dünya Yuvarlak, s. 247)
Her şiir toplamında olduğu gibi Yusuf Alper şiirinde de belirgin özellikler vardır. Her yazan önce kendini yazar, kendinden yola çıkarak yazar, öylelikle ötekine ulaşır, ya da benzerini kurgular. Şiirin öznelliği üzerine sayfalarca metin üretmiş bir şairdir aynı zamanda ama en önemlisi, çocukluktan çıkmayan, çıkamayan insanın ruhuna kendi yarasından bakarak tanı koymuştur. Bunu, lirik ses akışıyla dile getirmesi yapısal özelliklere eklemlenebilir rahatlıkla. Şiir kişisinin yazgısını algılatır okuyana, ustalıkla algılatır. Dizeleri, 'insan böyle mi başlar' dedirtircesine yoğun saptama ve sorgulamalıdır. Hüznü doğayla içselleştirip söyler, "Susarak" söyler ki burada şiirin tamamını alıntılamak gerekir, savı pekiştirmek için:
"Atlar savururlardı yelelerini
Yoncaların, ekin tarlalarının arasından
Fırlayan bir ok gibi yılkıda
Savururlardı rüzgar gibi
Kırlangıçlar sayardı günleri
Duvar 'diplerinde serçeler, sığırcıklar
Avluda sereserpe uzanırdı kedi
Göğümüzden geçerdi turnalar
Alır götürürlerdi özlemimizi
Düşler diyarına, çok uzak. ..
Annem solgun bir yüzle söylerdi
Bütün hüzünlü türküleri susarak
"Giderim Giderim Dünya Yuvarlak, s. 202)
İlk şiirlerinden itibaren insanın çelişkilerine, çıkmazlarına çalışır şair Yusuf Alper'in kalemi. Deyim yerindeyse, birey ruhunun derin kuyusuna bakar. Sözün aynasını şiirden yana okuyup aydınlatır. Yetkinlikle yapar bunu, şairliğiyle mesleğinin bu denli örtüşmesi, yabana atılamaz. Hayatın öğrenme / öğretme serüveni söylemine sinmiş, insan çocuğun ya da çocuk insanın travmasını şiirinin temel izleği kılmıştır. Öylelikle yaralı ruhun defterini tutmuştur denebilir Yusuf Alper şiiri için ... Bu da görmezden gelinemez elbette.
Dünya şiirinin temsilcilerinden Neruda ve şiiri, mihenk noktasıdır Yusuf Alper'in özel tarihinde. "(. . .) ama ilk kez Neruda ile yakınlıklarımı fark ettiğim de yazdıklarımın ciddiyetini anladım ve yayımlamaya karar verdim" (Şair Her Zaman, s. 66) demesinden öğreniyoruz bunu. Başkalarının ve evreninin sorunlarına odaklanmıştır en baştan. O, bilinçle yükümlülük üstlenmenin seyir güncesini tutar, "Kendimi Yazmak"la. Dünyanın ve Türk şiirinin atardamarını, geleneğini özümsemeden has şiire yanlamayacağını erken kavramış bir şairimizdir Yusuf Alper. Çağını yazmıştır; "cinayetler çağını"... O nedenle, dünyaya ilişkin meramını, yani telaşını ve temkinli, bilinçli yaklaşımını anlamak okur açısından zor değildir. Zira tek başına kitap adlarını sıralamak bile şairi tarife yetmektedir: Kanayan Şiirler'den, Yaldızlı Bir Yanılsama'ya, Yeryüzüne Vuran Telaş'tan, Derin Uğultu'ya uzanan ve süre giden insanlık trajedisine tanıklıktır yazılan serüven.
Bireyin ağzından toplumsal özeleştiriyi okuruz Yusuf Alper'in şiirinden. Örneğin, toplumsal dalgalanma dönemlerinin sarsıntısını "Yekta" sayesinde tanıtır da bellek tazeleriz bir bakıma. Orada, şiir kişisi bireyin ruhunu gösteren yansımayla "Şiir haklıydı Yekta" sonucuna ulaşır. Zamanın ve koşulların aynasına yansıyan, dipteki devrim öngörüsünün ya da özleminin dışavurumu, genç insana ait trajediyle örtüşmektedir. Zaten şiir, trajediyi görmüyorsa hiçbir şey görmüyordur. Boşuna değil, bilinçli seçimdir Ritsos'tan alıntıladığı ve kitabının başlangıcına iliştirdiği iki dize: "( ... ) Sessizce bir türkü söylüyoruz /İçimizde bir yaraya bakarak".
Evet, Yusuf Alper şiirinin temel izleği insandır denebilir, insan hallerine, aklına ve ruhuna bunca odaklanmışlığa bakarak. Bir noktada; "( ... ) insan hanesinden adımı siliyorum" dizesindeki yakınmasına, isyan edip silkinmesine rağmen... Çünkü kaynak, insanın masumiyeti ve tükenmez serüvenidir.
Yusuf Alper, "Yaşamın "Yaldızlı Bir Yanılsama"dan başka bir şey olmadığının bilincinde "Zamanın Kırılan Aynasında" "Kanayan Şiirler yazdığımı söylemiştim, şimdi yineliyorum" (Şair Her Zaman, s. 68) sözlerinin içtenliği ve sorumluluğuyla sürdürmektedir yazma eylemini. Eyleminin verimi üzerine küçük bir saptama sayılan işbu metinle yapıtını kutluyor ve yeni şiirlere uğrayacak yolculuğunun nice yıllar sürmesini diliyorum. Yazısına tanıklık edeceğini umduğum okurları adına, esenlikle...
* Eliz Edebiyat Dergisinin her sayısının kapağını bir şairin el yazısıyla bir şiir süslemektedir. Derginin orta sayfalarında ise kapakta şiiri yayınlanan şair ve şiiri üzerine Hilmi Haşal’ın kaleme aldığı bir değerlendirme yazısına yer verilmektedir. Bu yazılar gerçekte şiirsel metinlerdir. Başka bir deyişle Hilmi Haşal, şairler ve şiirler üzerine düz yazı şiirler yazmaktadır. Bize sorarsanız, şiirle şairlerle ilgiliyseniz Eliz Edebiyat Dergisini bir şekilde edinip bu metinleri mutlaka okumalısınız. Eliz Edebiyat Dergisini edinemeyenler için Hilmi Haşal tarafından kaleme alınan bu şiirsel metinleri biraz gecikmeyle buraya aktarmaktayız. Eliz Edebiyat’ın Temmuz 2010 sayısının kapağında Yusuf Alper’in kendi el yazısıyla O Kadar İşte şiiri bulunmaktadır(M.Y.).