8 Eylül 2010 Çarşamba

Eliz Edebiyat - Temmuz 2010 Sayısı

Eliz Edebiyat Dergisinin Temmuz 2010 sayısının kapağında Yusuf Alper’in el yazısıyla O Kadar İşte şiiri var. Derginin ortasında ise Hilmi Haşal’ın Yusuf Apler şiiri üzerine yazdığı inceleme yazısı var. İleriki günlerde Hilmi Haşal’ın bu yazısını dergiden buraya aktaracağız. Bizden söylemesi; Hilmi Haşal’ın yazdığı her yazı keyifle okunur. Söz konusu metin teknik bir konuyla ilgili olsa bile.. Yani şiirle ilgilenmiyor veya Yusuf Alper’in şiirini merak etmiyorsanız bile Hilmi Haşal’ın “Yusuf Alper ve Yaralı Ruhun Defteri” yazısını okuyun diyoruz.


Eliz Edebiyatın bu sayısında çok sayıda şiir var. Bu şiirlerin bazılarını buraya aktardık. Eliz Edebiyat Dergisinin sahibi ve yayın yönetmeni Hilmi Haşal’la kişisel dostluğumuz olduğu için Eliz Edebiyatı öncelikle okuyup içeriğinin bir kısmını gecikmeli olarak buraya aktarıyoruz.

DURUMEkİ - Didem Gülçin Erdem

başka resmin yok mu serçelerin konmadığı
Bilge Karasu'dan habersiz bir yaşın da olabilir
o şehre en fazla göğü karışır, postaneler
uyandığınızda uyuşmuş kollar çağında kaldı
ellerim bir yerde daha böyle güzel duruyordu
hiç Pasaport'ta masanın üstünde unutulur mu

Asyalı bir toplayışım varmış saçlarımı
sizin yüzünüz de kış sabahı
ben okula uyanıyor muyum

ne çıkar bir ağacın gölgesinden en fazla
ipek gömlek yokken üstünüze üstlük
uyandığınızda evler daha ne duruyor
biri Eskişehir'e çağınyor, bozkırın da
değirmenli bir hali var yataktan kalktığında
ama suları dağınık pazar sabahlarında değil

burada eski bir zindan yapım aşamasında
Üsküdarlı bir hali var pencerelerinin
hangi pencere kapalıyken Üsküdar o kadar uzak ki


döngü - Serkan Türk

"vurulduğum anlar oldu; umduğum içindi..
vurduğum anlar oldu; umduğum içindi..
bu doğru değil... korktuğum içindi" -- Özdemir Asaf


sessizlik girmiş çalıma çırpıma
kumuma derinime,
yolları geçelim
akşam akşam bütün evlere, damlara
yalnızlıklara taşırım karanlıkları
yoksullukları

ipekten bir gök düşündüm,
buluttu yağıyordu dağlara,
rengi bozarmış ağaçlara

baktım
sabır beni terk etmiş kuşlar
gittin mi orman dağılıyorrr
kurt susmuş,
böcek ölmüş kelebek

dağılalım
bağırmasın ağları atan balıkçılar
puldur birikmişe ağlar
gözyaşlarını tutalım

nasırı geçmiş zamandan emanet sabah
yaklaşsın limana,
taşırım aydmlıkları yalnızlıkları

adın kaybolmaktır bende
bırak çoğalayımmm


Kiraz Sabahı -Volkan Odabaş

Su bekliyor ormanı olduğum yerde bir su
Paslanmış bir su bekliyor ormanı
Kırlangıçlar evine göçüyor ne varsa
Ortalık günlük güneşlik hızla uçuyor kanatları
Tenha ve kalabalık kuş yuvaları
Bir telaş şu şarkılarda geceleyin
Bir telaş acılar evine giden yolculardan

Dönüyor dünya bırak gül düşsün
Gül güle eskirken yeni bir şiir her şey
Zaman birkaç kitap biraz yoksulluk
Hiç olmayışı gibi bir aşkın zorluğunda
Resimlerde eksik bir parça bir parça eksik
Olmayan neyse o tam sesi gibi kentlerin
Gelişen bir aşk bu tanımı tüm sevgilerin

Kendi kendine nereye gider yol bir sor
Bir sor zor olan paylaşmak bir acıyı
Derin sesler duymak için anlamak için
İçimizde büyüttüğümüz adları ve daha
Denize koşarken çocuklar yazları kaybolan yazları
Döndüğümüz evler bizim olmalı derken
Ormanırnız kendine açılıyor sokağırnız ağaçlara

Bütün sabahların bir adı vardı eskiden
Kiraz sabahında annem açardı pencereleri
Korku yoktu evlerde biraz yoksulluk birkaç kitap
Erken kalk sevgili çocuk çok erken baban uyanmadan daha


Kuşlar kırlangıçlar evine göç etmeden
Bir otun büyüdüğünü gören sen kırıldığını bir dalın
Bekliyorum orada yerinde misin oyuna katılmak istersen

aphrodisia XVI - Serdar Aydın

kalçaları pamuk helva
inadına küstürür gökyüzünü
bulutlar senin çömezlerin
öptürür kırlangıçlara ellerini
sokulurum iki yarı kürenin merkezine
biraz sıkışık çokça istekli
içinde kalırım sonsuzluk kapanının
bin kez yakalandım, ne hoş
kurtulamam, kurtulmayı istemem
ağırca dönersin yüzünü
zar zor gözlerime bakarsın
salınan dünyanın ritmi
rahatsız etmez seni
etin sarsılır, titrer
sesin incelir ve çatallaşır
gözlerini yumarsın
yumuşacık teslim alırım seni
direnmezsin
isteğin karşı konmaz coşkusu
uçurur kuşlarını
"uçmayı anımsa
kuş ölümlüdür"(*) diye seslenirsin
içim içine akarken
kalçaların pamuk helva
çocukluğumun unuttuğum düşleri
şimdi panayır sevinci
bir kez daha dokunduğumda sana

   dedem, kaf dağının gezgini 
   yıldızların sayısını 
   eksiltmemekle görevli 
   bir düş memuru, dedem 
   Kafka'nın kadim yoldaşı 
   Horatius'un deli kardeşi
(*) Furuğ Ferruhzad'ın bir dizesi

DUVAR - Nedime Köşgeroğlu


bütün harflerden alacaklı annem
nevrotik gecelerin içe dönük sesi
kendi varlığına düşmeyen nefes
ağlama geçiti
gecenin soğuk dili yaladıkça tenini
haykırışa devriliyor masumiyet
depresyona yenik mani

tortu bağlamış kuyularda
şiir doğuruyor Yusuf'un gözleri

nasıl da şaşırtıyor insanı
kendine uzak düşmüş dil
aklı çekmiş duvarın
bakışları arasında karbon kağıdı
hep aynı önyargıyı çoğaltıyor
korkunun kuldan kalın duvarı

bütün "K"lar kadınlara karşı yazık
sokağa düşüyor fazla kilolar
keman çalan evlerinizden geçtim
şimdi 'ney'leyim
devekranların saltanatı
aşk -ayrılık
yaşam-ölüm arası
aklın çöplüğünde kayboluyor
tüm anaların yası

yalnızlık sirenlerinde bir tutam aşk
kendini ölüme çağıran uçurum
hayat deniyor sefil zamanın bahçesinden
savrulan çığlığa
yaşam değil ölüm oluyor hayata
anlam bağışlayan
yakan topu tutamıyor avuçlar
çelik çomak oyunundan vazgeçti çocuklar

babalar karanlıkta eşindikçe
kendi çamurunu çoğaltıyor
kum saati; histeri krizleri
şiiri arıyor *Furuğ'un elleri


* İranlı kadın şair.

Mermer Tuzu - Kudret Alkan


Sevgilim seni susayınca bütün kainat bir mermer tuzu.
Yara bende, yapılanan bir intihar ki, gölgesi karanlık bir toz.
Saç beni etrafa, bütün yaşamlar sen ola ki, göğsüme dokun.
Tat beni, ikramdan öte, hevesini geçir bileğime de,
Kesilen ve dökülen seni tanısın,
Dünyaya gelir gelmez.

Alınca kendini, sunak taze bir kokudur, cennetten kalma.
Hangi saçma seni yaşar, tarihi kanatınca.
Sessizliğinin nhtımında bir fener ki,
Işık içindeki sevgi damlasında.
Yalnızca sana dokunur, gözdeki ödemler.
Seninle oluşur, bakışlarıma düşen geniş tabipler.
Sar beni sevgilim de,
Güneşi oynatalım, dostluğu çektiğimiz yaşam fişlerinde.

Bir an olsun, kaçırdım aklımı da, uykumda dişi olmayan aslan.
Nasıl da çiğner beni bir bilsen,
Her uyanan insan bir tilki.
Dalar da kümese, seni almaya çalışır.
Bir kükredim ki, ölüm olmuş kedi.

Anlasalar adırnız yazılmış, kendi kendinden çalınan mekanlarda
Yok olan bir daha yok, yalnızca sen.
Destan çıldırmış ki, hücrede yatan akıl.
Özgürlük ne güzel çiziyor içimi,
Senin manzarana sokulunca.

KARŞILAŞMA - GÜLÜMSER ÇANKAYA


değişti oranı ateşin gövdeme
neden sözü bana bıraktınız

nasıl bir kaygı saldınız gönlüme

dört kapı, dört oda, dört orman
durmaz artık ayağım dağınızda
burkulmadan

(sessizce düştüm toprağınıza ne çok
söz çürüdü aramızda susmaktan)

siz geri geri yürüdünüz, eksilttiğiniz
çoğaldı bende

durgun akan derenin taşta seğirdi
gamzesi

(ben ne zaman bulandım. bu nasıl
bozgun)

bu kaya dibi iyi durup soğutmak
için hücrelerimi