30 Eylül 2010 Perşembe
30 Yıl Sonra Yazko Edebiyat. 3. Sayıdan Bazı Şiirler
ÇAPA - Necati Cumalı
Omuzunda çapa ardında keçisi
Kör karanlığında sabahın
Düşerdi kır yollarına
Dönerdi akşamları damına
Sırtında bir yük yeşil otla
Kaç beyin zeytinlerinin
Yıllarca o açtı diplerini
Kaç bağın kirizması
Evin temeli kasabamıza
Onun çapasından kalma
Karısı, bir iki komşusu kendi gibi
Toplanmışlar şimdi avluda
Ölüsünü öğleye kaldıracaklar
Keçisi suskun anlamış gittiğini
Çapası geride dayalı duvara
KİRİZMACILAR - Necati Cumalı
Kirizmacılar öğleyin
Zeytinin gölgesinde
Sofra kurdu
Peynir ekmek
Zeytin yediler
Biri cigara tuttu
Kavlı bir çakmak
Gölgede soğumuş
Bir testi su
Dolaştı elden ele
Bir ay her gün
iri elleri altında
Eridi dize kadar
Çapalarıyla
Ölülerinin yattığı toprak
Her öğle üstü
Bir cigara içene kadar
Sırtlarını ağaca verir
Dinlenirlerdi
Baktıkları yerde
Gülerdi
Bir haber gibi
Cennetlerinden
Bahçeler bağlar
iNSANLAR iÇiN NOTLAR - TALiP APAYDIN
TREN
Ne çok tünellerden geçiyor trenimiz
Boğucu duman zifiri karanlık içerisi
Çocuklar korkuyor, kadınlar ağlıyor
Aramızdan ansızın kayboluyor birisi
Cırlak sesler homurtular kulaklarımızda
Birer karabasan günlerimiz
iLHAN içiN
Hiç bu kadar kararmadı gökyüzü
Hiç bu kadar kirlenmedi sular
İnsan insana bu kadar uzak değildi
Böyle kaçırmazdık birbirimizden gözümüzü
Küçük bir kız şimdi babasını sorar
Hadi yanıtlayın kızartıp yüzünüzü
AYLAK
Yüreği yoksul beyni kurak
Ne olabilir böyle bir adamın işi
Hendek açmak tuzak, kurmak
Başkaları gelip düşsün diye
Yer açılsın diye kendisine
Sonra kabarıp durmak
İKİMİZ
Benim için önemli olan
Senin için önemli değilse
Burdan kopuyor ipler işte
Başka yerlere bakıyoruz
Başka şeyler görüyoruz
Sen yokuşta ben inişte
EYLÜLÜN SESiYLE - EDİP CANSEVER
Baylar!
Bin dokuz yüz seksen birdeyiz
Karşınızda eylülün sesi
Ağustos çekildi, eylülün sesi
Birazdan konuşacak
«Bu dünyada yaşamak cansıkıcı bir şeydir baylar.»
Tepelerde bulamaçların kahverengi eridiği
Eriyip sarı sarı aktığı bir mevsim
Bir saat gibi işlerken avucumdaki güz çiçeği
Yosunların kapılara usulca
Tırmanıp yerleştiği
Yani eylülün sesi, buysa çok iyi baylar.
Yaz geçti, sözgelimi midyelerden yorulduk
Eni boyu belirsiz bir ıslaklıktan.
Upuzun gündüzlerden, sevimsiz otellerden
Eylül ki, sorabilir mi
Hüzünler iç kamaştırıyor. aşklarsa niye yoksul
Bir asfaltın kuru sıcak soğuğundayız
Oysa bir deniz feneri mevsimsiz ölür bcvlcr.
Dahası
Bu düğmesiz giysileri şöylece giymek
Bir boşluğu giyinmek mi olur
Olsun
işte karşınızda ekimin sesi
Kasımın sesi sonra
Yağmurun eşliğinde - çocuğunu emziriyor yaz -
Bundan böyle günlerimiz nasıl geçecek baylar.
Her şey o kadar dokunaklı ki
Eylülsem, istemeden kırılıyorsam bazan
Dağınık, renksiz bir mozayık gibiysem
Üstelik yalnızsam bir de - telefonda kuş sesleri -
Aynalardan duvarlara bir üzünç akıntısı
Bu dünyada çekingen olmak çok iyi bir şeydir baylar.
Sonra bir kır kahvesi kendini okurken
Masaları toplanmış, bardakları toplanmış
Tam kendini okurken
Derim ki bir semti iyi tanımak kadar
iyi tanımalı dünyayı
Açın radyolarınızı: eylülün sesi
Bu dünyada can sıkıntısının bir başka anlamı var baylar.
Elmalar silik silik kırmızı artık - olsun -
Gözlerimiz tozlanmış, kirli
Gizlisi yak, bu dünyada böyle sıkılmak iyi
Sıkılmak iyi baylar
Biz hazır tuttukça böyle
içi yangında alevalev
Dışı buz tutmuş kalplerimizi.
KOLAY DEGiL -ALİ YÜCE
Üzülme bu da geçer
Çocukluk arkadaşım ağaç
Bu yorgun yaprakları
Döker kurtulursun
Kolay mı bozkırda ağaç olmak
Bir fidanda buluşalım
Süt kardeşim ağaç
işte burnu havada
Kendini beğenmiş bir kent
Çiğnemeden yutuyor seni
Bozkırdaşım ozan .
Bir türküde buluşalım
Kavalını ağlatmadan
Yedi gözü yedi çeşme
Anan bacın soğuk sana
Emmin dayın tuzak niçin
Başını yastığa koyunca
Bulursun belki düşün
Sırtlan gibi saldırır gerçekler
Ayak altında kalır düşün
Düş görmek kolay mı ki
Kolay mı topsuz tüfeksiz
Gerçeğin kanına girmek
Gurbette sıladır bana
Sılada gurbet şiir
Karşınızda hazır bulduğunuz
Şu baharı şu bahçeye
Getirmek kolay mı ki
Hem ağaç olmak hem kuş
Uykusunu incitmeden
Kolay mı güzelin düşüne girmek
Bir yangından bir yangına
Sürgünüm hep
Önünüzde hazır bulduğunuz
Şu güneşi şu sofraya
Getirmek kolay mı ki
Hem sevgi olmak hem ekmek
Bir damla kan dökmeden
Kolay mı şiirin kalesine girmek
NiŞANLI KIZIN AĞIDI – TURGAY FİŞEKÇİ
Göğsün papatya tarlası
Ah, sarardın beni
Sevgilim, sevgilim
Kolların nerde şimdi
Kirpiklerinin ucuna
Asmıştım yüreğimi
Mavisinde yittiğim
Gözlerin nerde şimdi
Bilgeceydi dostluğun
Sevgiydi sunduğun
Yıldız gözlüm, gündüzüm
Işığın nerde şimdi
SORMA BANA – TURGAY FİŞEKÇİ
Sorma bana kimim
Nerden geldim buraya
Gözlerimdeki kırmızı bulutlar
Hangi günlerden sorma.
Elbet olmuştur geçmişte
Açıklanamaz şeyler
Bağlardan çaldığım üzümleri
Yemişimdir yaslanıp mavi göğün göğsüne
Sorma bana kimim
Yaşım kaç, işim ne?
Bana «Seviyor musun?» de.
Başka birşey sorma.
Etiketler:
Ali Yüce,
Edip Cansever,
Necati Cumalı,
Turgay Fişekçi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder