2 Şubat 2012 Perşembe

Dünyanın Öyküsü Dergisinin 1. Sayısı...

Bundan yaklaşık 45 gün önce bir haber sitesinde Dünyanın Öyküsü adında bir derginin hazırlıklarının yapıldığını okumuştum. Ne yayınlanmak üzere yazılmış öyküm ne de edebiyat dergilerinde yer almak gibi bir derdim vardı. Yani haberi okudum geçtim; nasıl olsa dergi yayınlanıp gazete bayisinde rastladığımızda edinip okuyup incelerdik. 

Derken bu yıl Ocak ayı başında Adana'daTüyap tarafından organize edilen 5. Çukurova Kitap Fuarında izlemek üzere program listesinde etkinlik ararken Dünyanın Öyküsü Dergisi tarafından düzenlenen etkiliğin başlayalı fazla olmadığını öğrenince hemen salona girdim. Konuşmacıların içinde Adanalı öykü yazarı Özcan Karabulut’un olduğunu görünce Dünyanın Öyküsü Dergisinin yönetiminin Özcan Karabulut’da olduğunu anlamış oldum. 

Sözünü ettiğim etkinlikte Özcan Karabulut konuşmasının bir yerinde şu anlama gelen bir şeyler söylemişti: “Dünyanın Öyküsü dergisi tek kişi tarafından çıkarılan bir dergi olmayacak, derginin yayın anlayışı şimdiye kadar oluşturulan 27 çalışma gruplarından gelen görüşlerin ışığında belirlenecek, derginin bir kaptanı olsa bile dergi çok sesli bir dergi olacak”. Konuşmacıların söyleyecekleri tamamlandığında söz alıp 2 aylık bir ürün dergisi için 27(ki bu sayının daha da artacağı söylenmişti o zaman) çalışma grubu kurmanın ve bu gruplardan gelecek görüşleri dikkate almanın pratik değerinin olmayacağını söyleyecektim. Ne var ki süre çok kısıtlı olduğu için 3 cümle ile bu anlayışla derginin en fazla 13 sayı çıkabileceğini(yani 27 çalışma grubunun yarısı kadar) belirtip geçmişte yaşanan Yazko tecrübesinden söz etmiştim. 

Yazko’da ne mi olmuştu? Kısaca özetlemek gerekirse; Yazko’nun başında bir yayıncı-matbaacı vardı. Yani Yazko kitap nasıl basılır, nasıl dağıtılır, dağıtılan kitaplardan geri dönüş ne zaman olur bilen birisi tarafından yönetiliyordu. O günlerde Yazko yeni basımlar hariç ayda en fazla 5-6 kitap yayınlıyordu. Doğal olarak Yazko Yazarlar ve Çevirmenler Kooperatifine üye olan bütün yazarlar  kendi kitaplarının hemen basılması için baskı yapmaya başladılar. Bir süre sonra yayıncılığın aynı zamanda ticari bir faaliyet olduğunu bilenler gitti yerine “yazarlar” geldi. Ne mi oldu? Bir süre sonra Yazko mali sıkıntıya girdi ve battı.

Düşünsenize, Dünyanın Öyküsü Dergisi için ortalama 5 kişiden meydana gelen 27 çalışma grubu söz konusuymuş. Ve bu grupları oluşturan hemen herkes dergide öyküsünün yazısının yayınlanmasını talep edecek. Başlangıçta bu kişiler derginin satılmasına, tanıtılmasına katkı verecekler. Ne var ki bir süre sonra itirazlar yükselecek, neden dergide öyküsüne yer verilmediğini soranlar olacaklar. Olacakları şimdiden söyleyeyim: Bu çalışma grupları bir süre sonra toplanamaz olacak, dergide Özcan Karabulut’un dediği olacak. Sağlıklı olanı, derginin uzun soluklu olmasının önşartı da budur zaten. Çünkü Özcan Karabulut'un tecrübesi ve bilgisi bizce yeterli.

Derginin ilk sayısınn yayınlanması dolayısıyla hazırlanan basın bildirisinde bu çalışma gruplarına özellikle vurgu yapılmış. İşte Zaman Gazetesinin web sitesindeki ilgili haberin baş kısmı:

Benzer haber insanokur.org adlı sanat edebiyat konulu web sitesinde de var. insanokur.org sitesi editörleri basın bildirisinden yola çıkarak şu yorumu yapmışlar: Çalışma Gruplarından Beslenen Bir Dergi.


Yani dergi yönetimince hazırlanan basın bildirisinde dergi için çok sayıda çalışma grubunun oluşturulmuş olmasına bir artıdır denilmiş, diğer dergilere göre olumlu bir fark olarak değerlendirilmiş. Hal bu ki Dünyanın Öyküsü Dergisi bir ürün dergisidir, sosyolojik veya bilimsel araştırmalar yapan bir dergi değildir. Ürünler öncelikle yani dergi henüz çıkmamış iken bilinen kişilerden talep edilir. Dergi yayınlanıp bilinir olduktan sonra ürünler kendiliğinden gelmeye başlar. Derginin yayın yönetmeni ise bu ürünlerden beğendiklerini dergiye koyar. Hatta bazı yazarlar dergi yönetimine, dergi adına bilinen kişilerle söyleşi yapma talepleriyle gelirler. Derginin üçüncü sayfasında mevcut çalışma grupları listelenmiş. Nedense listede İstanbul yok.

İlk Sayı Ne Zaman Çıkmalıydı?

Bir süre önce bir yazar arkadaşımın sorusu üzerine derginin ilk sayısının Şubat ayında çıkacağını belirtip keşke ilk sayı Ocak ayına yetiştirilseydi demiştim. Tam o günlerde Ocak ayının 2. haftasında Derginin Facebook sayfasında derginin baskısının tamamlandığı haber veriliyordu. Madem Dünyanın öyküsü dergisi 2 aylık bir dergiydi o zaman ilk sayı Ocak ayında çıksaydı daha iyi olurdu. Çünkü 2 aylık dergilerin tek sayılı aylarda(Ocak, Mart, Mayıs, Temmuz...) çıkma gibi bir alışkanlık vardır.

Derginin Kapağı

İlk sayının kapağını beğenmedim. İlk itirazım dergide yer alan bütün imzaların kapakta sıralanmasınadır. Bence kapakta 47 isme yer verilmesine gerek yoktur. Çünkü bu dergi gazete bayilerine de dağıtılıyor. Hedef, derginin adını daha önce duymayanlara derginin fark edilmesi olacağına göre 47 isim yerine herkesçe bilinen 10 isim yeterli olurdu. Bu sayede dergiye kimlerin katkı verdiğini ve derginin nasıl bir anlayışa sahip olduğunu anlamak için dergiyi ele alıp yakından bakıp inceleme yapmak şart olmazdı.

Füruzan, bu derginin yayın danışmanı. Kapakta kullanılan Füruzan fotoğrafı danışmalığından dolayı mı yoksa dergide Füruzan’ın öyküsü mü var denilmek isteniyor tahmin etmek zor. Sonra anlıyoruz ki Füruzan’ın fotoğrafına kapakta yer verilme nedeni kendisi ile uzun bir söyleşinin yapılmış olmasıymış. O zaman Füruzan'ın söyleşi dolayısıyla çekilen fotoğraflardan birisi kapakta kullanılsaydı daha iyi olurdu.

Dergideki Reklamlar

Derginin kapağında listelenen 47 imzadan dikkatimi hemen Ferruh Tunç çekti. Şair olarak bilinen Antalya Gazipaşalı Ferruh Tunç acaba bir yandan öykü mü yazmaya başlamıştı? Bu merakımı gidermek için derginin içindekiler sayfasına geçerken birden iç kapakta tam sayfa Vodafone ilanına rastladım. Derginin kapağında Ferruh beyin adının nasıl bir üründen dolayı yer aldığını öğrenmek isterken Vodafone reklamıyla karşılaşmıştım.

194 sayfa olan dergide toplam 6 sayfalık reklam var. Bu 6 sayfanın 4 tanesi  dahili reklam. Yani bu reklamlar dergiyi yayınlayan Heyemola yayınlarına ait. Arka kapakta ise Yücel Balku’nun Can Yayınları’ndan çıkan “Sükût Ayyuka Çıkar” adlı öykü kitabının reklamı var. Tabi Ferruh Tunç’la ilgili merakımı gidermek için fazla beklemedim:Ferruh bey dergide “Konuk Tür: Şiir” başlıklı sayfada bir şiiri ile yer bulmuş kendine. Derginin daha sonraki sayılarında reklam sayfalarının sayısının daha fazla olmasını diliyoruz.

İçindekiler sayfası ve Sunuş Yazısı

Derginin kapaktan sonraki ilk sayfasında yani 1. sayfasında(genel alışkanlığın tersine kapak sayfa numaralamaya dahil edilmemiş) künye bilgileri var. Ardından 2. ve 3. sayfada içindekiler'e yer verilmiş. Muhtemelen bundan sonraki ilk sayıda içindekiler sayfaları üzerinde görsel olarak oynanacaktır. Derginin 4. sayfası boş. Üstelik Dünyanın Öyküsü dergisinin basılması ile bayilere dağıtılması arasında yeterince süre varken. Sanırım eldeki metinler derginin sayfaları için rezerve edilirken 4. sayfa reklam için ayrıldı. Sonra uygun reklam bulunamayınca 4. sayfa boş kaldı.

5. sayfada Özcan Karabulut tarafından kaleme alınmış sunuş yazısı var. Bu yazının içeriğiyle ilgili herhangi bir yorumumuz olamaz. Keşke derginin mizanpajını yapanlar sunuş yazısında her cümlede değişik punto ve font seçmemiş olsaydılar. Sonuçta sunuş yazısı yazılan dergi 2 aylık bir edebiyat dergisi. Ötesi sunuş yazısında kullanılan font puntonun bizce uygun olmamasının ötesinde yazı, derginin mizanjajını yapanlarca dikkatlice okunmamış. Çünkü toplam 15 cümleden meydana gelen sunuş yazısının ilk 8 cümlesinde derginin amaçları belirtilirken geriye kalan 7 cümlede ise bunun nasıl yapılacağı işaret edilmiş. Buna rağmen sunuş yazısındaki bu 2 grup cümlenin hemen fark edilmesi için görsel olarak bir şey yapılmamış.

Üstbilgiler, Altbilgiler, Kategoriler…

En başta belirtmeliyim: Dünyanın Öyküsü dergisi içeriğinin kategorileri ayrılması konusunda yapılan tercihleri beğenmedim. Derginin baş tarafında yer verilen öyküler ÖYKÜLER adında bir kategori altında toplanmış. Altbilgi’de sayfa numaralarına yer verilirken, üstbilgi alanı kategori adına ayrılmış. Yayınlanan öyküler uzun olmadığına ve her yazarın fotoğrafı mutlaka kullanıldığına göre bizce kategori adının fazla bir işlevi yoktur. Asıl beğenmediğimiz, dergi içeriğin kategorilere ayrılmış olması değil, kategori adının sayfaların dış kenarlarına dikey olarak yerleştirilmiş olmasıdır. Yani dergiyi karıştırırken veya okurken karşınızdaki metnin(ortalama 3-4 sayfalık) öykü mü yazı mı olduğunu öğrendikten sonra(söz konusu yazının 3. veya 4. sayfasında iseniz) başınızı sağa ve sola çevirip yazarın ve yazının adını öğreneceksiniz. Yazar ve yazı adının nasıl kullanıldığını aşağıda verilen sayfada görebilirsiniz.


Bizce sayfaların sağ ve sol kenarlarında dikey olarak kategori adı yazılmasına son verilmelidir. Gerekiyorsa kategori adıyla birlikte yazı adı üstbilgi alanına yazılmalıdır. Dergiyi dikkatlice inceleyince bazı yazılarda kategori adının sayfaların sağ ve sol kenarlarına alınması işinin içinden çıkılamadığı(özellikle metnin 2 sütuna bölündüğü sayfalarda) durumlarda kategori adına yer verilmemiş ve üstbilgi alanında yazı adına yer verilmiştir. Aşağıda verilen sayfa kategori adının kullanılmadığı sayfalardan birisidir.

Derginin bazı sayfalarında ise kategori adı hem sayfanın dış kenarında hem de üst bilgide kullanılmış. Aşağıda verilen sayfa bunlardan birisidir. Önerimizi tekrarlayalım: Sayfaların dış kenarlarına kategori adı eklemekten lütfen vazgeçin.


Söyleşiler

Söyleşileri derginin baş tarafına alınmasını öneriyoruz. Efsane dergi Adam Öykü’de de söyleşiler baş tarafa alınıyordu ama olsun. Aklın yolu birdir. Madem kapakta Füruzan var; onunla yapılan söyleşi derginin en başında olmalıydı. Söyleşilerden sonra sıra öykülere gelsin. Tabi söyleşi yapılan öykücü ile ilgili yazılar söyleşiden hemen sonra olmalıdır. Öyküler bittiğinde sıra yazılara gelsin. Güncel yazılar, haberler, kitap tanıtımları derginin sonlarına alınmalıdır.

Dergideki İlk Öykü

Dergide ilk yer verilen öykü Abderrahmane Laghzali tarafından yazılıp Mustafa Balel tarafından çevrilmiş Tokatlar adlı öykü. Faslı öykücü Abderrahmane Laghzali ve bu öyküsü için toplam 4 sayfa yer ayrılmış dergide. Bu 4 sayfadan sonuncusunun yarısı boş kalmış. Derginin sayfa yapıcıları belli ki bu 4 sayfada fazla ter dökmüşler. Zira öykü için ayrılan 4 sayfanın ilkinde kullanılan sütun genişliği diğer 3 sayfa için seçilen sütun genişliğinden farklı. Öykünün başında anlatıcı içinde bulunduğu ruh halini tarif ediyor, sıkıntısını gidermek üzere eski gazete ve dergileri karıştırdığından söz ediyor. Bir gazetedeki haberin birisi dikkatini çekiyor ve haberin içeriğini kendi yazdığı metne alıyor. Bu gazeteden alınan metnin başı çift tırnak ile işaret edilirken sonu belirtilmemiş.

Dünyanın Öyküsü Dergisinin ilk sayısını baştan sona incelemeye karar verince ister istemez yayınlanan öykülerin bazılarını baştan sona bazılarını ise fikir edinecek kadar okuduk. Hakan Şenocak’ın “Saatçinin Hüneri” adlı 2 sayfalık öyküsünün ilk sayfasını okumakla yetindik. H. Şenocak’ın bu öyküsü bana hitap etmedi.

Konuk Tür/Anı

Erdal Öz hem önemli bir yazardı hem de yıllardır edebiyat dünyasını canlı tutan Can Yayınlarının kurucusu ve sahibiydi. Dünyanın Öyküsü Dergisinin bu sayısında “Konuk Tür/Anı” üst başlığına sahip yazıda Tüyap yöneticisi ve Cumhuriyet Gazetesi yazarı Deniz Kavukçuoğlu, Erdal Öz ile olan dostluğunu ve Öz’ün yaşamının son günlerini özet olarak anlatmaktadır. Erdal Öz, önemli bir öykücü olduğu için bu yazının üst başlığı olarak Konuk Tür/Anı’nın kullanılmasına bizce gerek yoktur. Umarız Deniz bey Erdal Öz’le ilgili anılarını yazmaya devam eder. Zira Deniz beyin yazısı zevkle okunuyor.

Adnan Binyazar'ın Yazısı

Dünyanın Öyküsü Dergisinde öykülerden sonra sırayı “Konuk Türler” almış. Konuk Türleri ise öykü konulu yazılar takip ediyor. İlk yazı Adnan Binyazar’ın "Öykücünün İç Sesi" iken 2. yazı Emin Özdemir’in “Öykünün Soy Ağacı”. Dergide bu iki yazarın imzasına 2 sayfa arayla rastlayınca, yazar olmayı ciddi ciddi düşündüğüm zamanlarda yutarcasına okuduğum bir kitap aklıma geldi: Adnan Binyazar ile Emin Özdemir’in ortaklaşa yazdıkları "Yazmak Sanatı" adlı kitabı.


40 yıl önce yazılmasına rağmen eskimeyen bu kitabı arada bir karıştırmak üzere masama koyduktan sonra Adnan Binyazar’ın Dünyanın Öyküsü Dergisindeki yazısına döndüm. Adnan beyin yazısında kullandığı “öyküsel şiir” kavramına ilk defa rastladım. Ayrıca şu paragrafındaki ikinci cümleye katılmıyorum: “Öykücüler birbirlerinin geliştiricisidir. Her öykücüde, yosun tutmuş kayalar gibi, yosunun her katmanında önceki öykücünün rengi, kokusu hissedilir. Romancılar, hele hele de şairler arasında ne çekememezlikler vardır da, tanıdığım öykücüler arasında o tür sataşmalarla hiç karşılamadım.” Adnan beyin yazısını baştan sona, hatta bazı kısımlarını dönüp tekrar okumama rağmen pek tutmadım. Sanki dergiye gönderilmeden önce iyice gözden geçirilmemiş. Yazının başlığı “Öykücünün İç Sesi” iken metnin neredeyse yarısı “iç ses” denilen sesle ilgili değil.

Adnan beyin yazısından bir de şu paragrafı birlikte okuyalım: “Öykünün şöyle bir ayrıcalığı da var. Roman, siyasal yönlendirmelerle, bilgi kırıntılarıyla, güncel olayların güdümüne girerek, özgün biçim denemeleriyle ilgi uyandırabilir. Soy öykücüler bunları pek yanlarına yaklaştırmazlar, öyküleri de ömürsöz oluyor zaten.” Adnan beyin bu paragrafta ne demek istediğini anlayamadım.

Sadık Alsankara’nın Yazısı
Dünyanın Öyküsü Dergisi’nin 1. sayısını inceleyip değerlendirmeye devam ediyoruz. Sırada Sadık Aslankara’nın yazısı var. Sadık bey genellikle öykü üzerine yazıyor. Önce Sadık beyin yazısının içeriği hakkında ipucu verelim, sonra derginin sözünü ettiğimiz sayfasının bir kısmını buraya alalım: Sadık bey, Dünyanın Öyküsü Dergisinde kendisine ayrılan sayfalarda görece eski öyküler üzerine konuşacakmış. Bu yazısında Mahir Öztaş’ın “Bir Bağbozumu Saplantısı” öyküsünü değerlendirmiş.

Bence bu sayfanın dizayn olmamış. Yazının başlığı şöyle olabilir: “Beğendiğim Öyküler–Sadık Aslankara” veya “Unutulmaz Öyküler Üzerine–Sadık Aslankara”. Yazıya konu edilen öykü ve yazarının adı mutlaka birlikte yazılmalıdır.

Sadık bey yazısının sonuna şu başlığa sahip bir not eklemiş: “ÖYKÜ YAZARLARINA NOT”. İşte bu notun ilk 2 cümlesi: “Öykü kitapları üzerine yazılar kaleme alan kaç kişi kaldık? Ne var ki, ben bunların tümüne ulaşamıyorum.”
Sadık bey notu öykü yazarlarına düşmüş ama dikkatsizlik sonucu öykü yazarları yerine, öykü üzerine yazanlara ulaşamadığını yazmış. Derginin editörleri Sadık beyin yazısını sayfaya yerleştirmeden önce okumuş olsaydılar bu basit hata fark edilip düzeltilmesi sağlanırdı. Yazının sonundaki notta dikkatsizlik sonucu yapılan hatayı geçelim; belki yazıya not sonradan dar bir zamanda eklendi ve dikkatten kaçtı. Ne var ki Sadık beyin yazısının ilk cümlesi de iyi olmamış, insanı tekrar okumak zorunda bırakıyor. İşte sözünü ettiğim cümle: “Neredeyse on yıl geçti üzerinden; bu başlıkla AdamÖykü dergisinde sürdürdüğüm bir yazı dizisi olmuştu.”

Feridun Andaç’ın Yazısı

Feridun Andaç Dünyanın Öyküsü Dergisinin ilk sayısında Yaman Koray hakkında yazmış ve Yaman Koray’ın bir öyküsünü yayınlamış. Feridun Bey yazısında sözü hemen Yaman Koray’a getirmek yerine Dünyanın Öyküsü Dergisi ve daha önceki dergi serüvenlerinden söz etmiş. Feridun beyi Dünyanın Öyküsü Dergisi sanki bir ürün dergisi değilmiş gibi çok seslilikten ve dergi kaptanlığından söz etmiş.

Bu çok seslilik ve dergi kaptanlığı konusunu 2012 Yılı Ocak ayında Adana’da yapılan kitap fuarındaki etkinlikte Özcan Karabulut’tan duymuştum. Sözünü ettiğim etkinlikte Özcan Karabulut’u görmeme rağmen dergi hakkında konuşmadığımı belirtip derginin hazırlanma süreci hakkında tahminlerde bulunacağım. Ö. Karabulut dergi çıkarmadan duramadığı için derginin mali yükümlülüğünü karşılayacak yayınevini bulunca hemen Feridun Beyden ve öyküyle edebiyatla ilgili diğer yazarlardan öykü ve öykü konulu yazı talebinde bulundu. Bu talebe yeterince cevap verildiği için kısa bir sürede dergiyi dolduracak yoğunlukta ürün eline geçti. Tabi bu arada Füruzan da dahil olmak üzere tecrübeli yazarların görüşleri alındı. Öykü bağlamında Füruzan’la ortak birçok noktanın varlığı fark edilince Füruzan’a derginin danışmanlığı teklif edildi. 

Özcan Karabulut’un nasıl dergi çıkaracağı, nasıl bir edebiyat anlayışına sahip olduğu daha önce çıkarmış olduğu dergilerden ve yayınladığı kitaplardan belli olduğuna göre, ister Füruzan ister başka birisi dergiye danışman olsun, sonuçta Özcan Karabulut’un dediği olacak, beğendiği öyküler dergiye girecek, beğenmedikleri ise dergi sayfalarında kendisine yer bulamayacaktır. Bizce doğrusu da budur. Bu dergi öykü ile birlikte şiire de yer veriyor olsaydı dergide yayınlanacak şiir ve şiir konulu yazıları seçecek 2. bir kişiye ihtiyaç olabilirdi. Özet olarak Dünyanın Öyküsü Dergisinin çok sesli’liğinden vs söz etmeye gerek yoktur. Zaten böyle bir talep veya hedef, bir bakıma derginin kısa sürede kapanmasını istemekle eş anlamlıdır. Feridun Bey yazısında derginin her şeyinin gerçekte kaptan yani dergiyi çıkarmaya çalışan kişi olduğunu, başka bir deyişle bizimle benzer görüşe sahip olduğunu aşağıya verdiğimiz paragrafında zaten ifade ediyor.


Şimdi gelelim Feridun beyin yazısının çoklu sesli dergi konusunun işlendiği kısmının dışında kalanına. Bugüne kadar Feridun beyin nerede yazısına rastlasam mutlaka okumuşumdur. Bu sayıdaki yazısında ne mi yapıyor Feridun Bey? Trajik bir kaza sonucu yaşamını kaybeden ve renkli bir kişiliğe sahip olan Yaman Koray’dan söz ediyor. Ne yalan söyleyeyim, zamanında Yaman beyin kitaplarına kayıtsız kaldığım için kendime kızdım. Yaman Koray’la ilgili yazı zevkle okunuyor. Ne var ki Feridun beyin yazısının başlığına itirazım var.
 

Ne demek Öykünün Durakları/Dönemeçleri? Yoksa Feridun Bey Dünyanın Öyküsü dergisinde her 2 ayda bir öğrencilere öykü konusunda ders mi verecek? Ya da Dünyanın Öyküsü Dergisine verilen yazılar basıma hazır ve edebiyat fakültesi öğrencileri için hazırlanmış bir kitaptan mı alınma? Bence hiç birisi. Bu nedenle bu yazılara uygun bir başlık bulunmalı. 

Ek: Yakın bir zamanda öğrendim ki Kültür Bakanlığı tarafından Dünyanın Öyküsü Dergisinın her sayısından alım yapılacaktır. Bu nedenle "bu şartlarda bu dergi en fazla 13 sayı çıkar" öngörümüz geçerliliğini kaybetmiştir. Kültür Bakanlığının dergiye desteği sürdükçe yayınını sürdürmesi ihtimali yüksektir.

Hiç yorum yok: