Lale Müldür, 1956'da Aydın'da doğdu. Liseyi, birincilikle girdiği Robert Kolej'de bitirdi. Aynı başarıyı son sınıfa kadar getirse de şiir derslere üstün geldi. Şiir bursuyla Floransa'ya gitti. Türkiye'ye dönüp ODTÜ Elektrik ve Elektronik bölümlerinde birer yıl okudu. 1977'de İngiltere Manchester Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nden lisansını, Essex Üniversitesi Edebiyat Sosyolojisi Bölümü'nden master'ını aldı. Brüksel'de Ressam Patrick Claeys'le evlendi. İlk şiirleri 1980'de Yazı ve Yeni İnsan dergilerinde çıktı. Gösteri, Defter, Şiir Atı, Oluşum, Mor Köpük, Yönelişler, Sombahar dergilerinde çok sayıda şiiri ve yazısı yayımlandı. Şiirlerinden bazıları bestelendi, filmlerde kullanıldı. Kitapları Voyıcır II (Ahmet Güntan'la birlikte), Kuzey Defteri, Buhurumeryem, Uzak Fırtına, Seriler Kitabı ve Divanü lügat-it Türk. Birkaç yıldır Avrupa çıkarmasında. Seçme şiirleri "Water Music" adıyla Dublin'de, Fransız Ressam Colette Deble'in resimleri üzerine yazdığı şiirler de "Yağmur Kız Böyle Diyor" adıyla Fransızca yayımlandı. 1998'de yazdığı Divanü lügat-it-Türk kitabı, Fransız bir Türkolog tarafından Fransızca'ya çevrildi. Çok sayıda yabancı yayınevinden teklif alıyor. New York'ta yayımlanacak şiir kitabının çevirisi sürüyor. Şiirleri İsrail'de İbranice'ye çevriliyor. Telif gelirleriyle arası iyi olsa da ailesinin desteği hep var. Çünkü parayla başı hoş değil. En son 700 dolarını sokağa değil çöpe attı. Sokaktan geçen olur olmaz kimseler almasın, çöp karıştıranlar bulsun diye. Lale Müldür, işte böyle.
Aydın'ı hiç hatırlamıyor. Çok küçükken ayrıldığından değil, çocukluğunu zaten hatırlamıyor. Nedenini bilmiyor. "Bu yüzden nasıl çocuk olduğumu, anne ve babamla ilişkimi de bilmiyorum." Beş yaşındayken İstanbul'a geldiler. Teşvikiye'ye yerleştiler. Matematik öğretmeni olan babası Kemal Müldür, Yıldız Teknik Üniversitesi Matematik Bölümü'nde öğretim üyesi oluyor. Nakış Öğretmeni annesi Müzeyyen Müldür ise bir süre sonra Levent'te butikçilik yapıyor. Kardeşi Uğur'la gurur duyuyor. Uğur Müldür, Avrupa Birliği'nde Yeni Bilim ve Teknolojiler Servisi Müdürü. "Babamın matematik, kardeşimin ekonomi üzerine kitapları var. Üçümüzün de kitapları var. Çok seviniyorum." Yeğenleri Sinan ve Ozan, Lale Müldür için çok özeller. "Sinan'ın odasında iki poster var: Biri Che, diğeri Bob Marley."
Teşvikiye Nilüfer Hatun İlkokulu'ndaki en yakın arkadaşı, intihar eden Ressam Deniz Bilgin. "Skeçler yazıp oynardık. Okulun en faal öğrencisiydim. Dinamik ama usluydum. Ama Robert Kolej'de yaramazdım. Arkadaşlarımı güldürmek için." Öğretmenleriyle ilişkisi çok çok iyiydi. "Arkadaştık. Evlerine çağırırlardı." İngilizce edebiyat öğretmenleri Miss. Göksel ve Mrs. İz'le arkadaştı. "Edebiyat üzerine her şeyi konuşurduk. En çok da Elliot, Pound üzerine."
Lale Müldür şimdi yalnız yaşıyor. Yalnızlık, bilerek tercih ettiği durum. Birkaç günde bir dostlarıyla birkaç saatliğine buluşuyor. Kalan zamanını evinde düşünerek, okuyarak ve yazarak geçiriyor. Bir adeti var hiç değişmeyen. Yataktan kalkar kalkmaz bir kahve üç sigara içiyor. Ardından televizyonu açıyor, haber var mı diye. "Haber hastasıyım ben. Kahvaltı yapmam. Alışverişe çıkarım, öğlen yemeği yaparım. Her şeyi pişirmekte üstüme yoktur. Hele ıspanaklı börekte. Sonra okurum, yazarım; yazarım, okurum." Akşamları kendi kendine kalmayı seviyor. Dışarıda olmasını gerektirecek olağanüstü bir durum yoksa, mutlaka 19.00 haberlerini izliyor. Sonra tekrar okuyor büyük iştahla, çay sanatından Deleuze'e kadar... Kedisi var, Odetta. "Latince vatan demek. Bana kedi fısıldadı."
Lale Müldür, aşkın kendine ait olan kısmını sakınıp esirgiyor. Aşkları üstüne konuşmayı sevmiyor. Ama "O'na" adadığı Yapı Kredi'den çıkan son kitabı Saatler / Geyikler'deki aşk şiirleriyle, okurlarını sevindireceğini düşünüyor. "Çünkü hep aşk var. Aşkın metafiziği üzerine garip bir aşk. Hegelyen bir spiral. Kitap kendini yıkarak var oluyor. Aşk hep anti aşk oluyor. Aşk bir görünüyor bir kayboluyor." Rilke ve Şeyh Galip'in Hüsn ü Aşk'ının peşinden gitmiş: Hüsn'ün sevgisi için çok bela çekmek gerektir / Önce sana Kimya lazım.
Aşk üzerine dediklerini okura bırakıyor: "Hani ünlü bir şair der ki İstanbul bir Babil, bir dünya, bir kaos. Güzel mi, olağanüstü. Çirkin mi, korkunç. Onu sevdim mi, çıldırasıya. Orada yaşamak ister miydim, bilmiyorum. Kitap için de böyle." Müldür, kesin olan bir şeyi, aşka bir başka gezegenden baktığını biliyor. Hem de çok dürüstçe. Hele birçok şairin aşka yalan söylediğini, yalan aşk şiirlerini öyle iyi biliyor ki. Aşka dürüst olmaya mecbur hissediyor kendini.
Kitabına ad olan saatler ve geyikler Lale Müldür için çok özeller. Evinde, o kadar çok saat var ki. "Yalnız yaşadığım için saatlerin üzerimde büyük ağırlığı vardır." Kurmalı, tik taklı, hepsinin de sesi gür, her gün tek tek kurup her saat başı" baktığı saatler. Yalnızlığını ölçen, zamanın mesafesine vuran saatler. Kitapta David Bowie'den bir alıntı var saatlerine nazire: Tuhaf akılçeliş akşam gelgitini şereflendirir gibi/ senin yanında alacağım onu/ böylesi bir düşgücü duyguların kaymasına yardım eder gibi/ senin yanında alacağım onu/ tick tac tic tac tic tic tic tic tic tak tak.
Kitabının kapağında, geyiğin boynuzları arasından bakıyor bize. "Bir geyiğim var, adı Can" diyor. Şiir festivali için Balıkesir'e gitmiş. Bir ormana götürmüşler, geyiklerin bakıldığı yere. "Bir geyik benimle arkadaş oldu. İki rulo film çektirdi benimle. Resneli Geyikli Niyazi Bey gibiydik." Müldür Can'dan ayrı da olsa onu hep düşünüyor. Can'ın çok sevdiği elmalardan gönderiyor, bakıcısıyla telefonlaşıyor. Sağlığını, geyik topluluğu içindeki konumunu yakından izliyor. "Can liderliği alamadı bu sene. Çok genç daha. Lider geyik, bütün dişi geyiklere sahip oluyor. Öteki erkek geyikler bir şey yapamıyor. Benimki böyle bir konumda. Seneye lider olacak."
Lale Müldür, kendini ele vermeyen, herkesin anlamasına sunmayan bir kadın. "Kendimi çok iyi gizlerim." Anlayan anladığı kadar bilecek Müldür'ü. Dayanamıyor, kendisiyle ilgili ipucunu veriyor: "Çok küçük yaşta ben ve öteki, kadın ve erkek, beyazlar ve üçüncü dünya, işçi patron arasındaki farkları, bu patalojik iletişimi reddettim. Bunun dışındaki dünyayı keşfedince önümde iki yol açıldı. Ya tamamen sessizliğe kapanacaktım ki bu da bir dildi. Bunun yerine meta iletişimi seçtim; sözcükleri değil, sözcüklerin gizli anlamlarını seçtim. Ayıptır söylemesi şair olmaya çalıştım."
Seçtiği ikinci yolda yürümenin biraz şizoid olduğunu düşünüyor: Bazen çok soyut düşüncelere uçup gitme, yalnızlığı çok sevme... "Beni o zaman tutmak gerekiyor." Halsizim ben çok halsiz/ sarı bir yaprak gibi melankolinin içine düşüyorum yavaşça/ bir kedi patisi gibi ağırlığını üstümde tutuyorsun benim...
Rimbaud diyor ki "Şair ilk önce hasta biri sonra lanetli biri sonra da bilge birisi olur. Şair, duyguları altüst eden ve başdönmelerini zapteden kişidir." Lale Müldür arada savruluşlarını bu duygu altüst oluşlarına ve başdönmelerine benzetiyor. Lale Müldür, kalemle yazıyor.
Her ne kadar sınıflararası patalojik iletişimi reddetse de geçmişini, eski zaman dostluklarını reddetmiyor. Her dönemin ardından kendini sevmeyi biliyor. İnkarı sevmiyor. Anılarını anlatırken gözlerinin ışıması bundan, kahkahaları da. Lale Müldür '70 kuşağından. Yoldaşı Osman Kavala'yla ODTÜ yılları. "ODTÜ'nün en hey heyli ve jandarmayla savaş yapıldığı günlerinde ordaydık. Okul kapanınca İngiltere'ye gitme kararı aldık." Bu kez Manchester Üniversitesi macerası başlar. Kahkahaları çınlatıyor. "Orada da okulu işgal ettik. Çok eğlenirdik. Her gece bir ülkenin gecesine giderdik." Hayat boyu gururla anlatacağı bir anısı var o yıllardan. Manchester'da çok meşhur bir caz kulübü varmış. Lale Müldür ne zaman bu kulübe gitse müzik susar ve onun en sevdiği şarkı çalınırmış: Sydney Becked'nin Petite Fleur'ü (Küçük Çiçek). Öyle severmiş ki bu şarkıyı, bir gün Paris'te dinlerken, uçağı kaçırıyormuş az kalsın. "Ben çocuktum, kimseye ülfetim yoktu, sözüm tamamıyle şöhret bulmuştu." Zaten Lale Müldür anlaşılmaz. Okunur.
* Gülden Aydın tarafından kaleme alınan bu yazı 14 Ekim 2001 tarihli Hürriyet gazetesinden alındı.