24 Ağustos 2011 Çarşamba

Eliz Edebiyat Dergisinin Temmuz 2011 sayısındaki şiirler.


Hilmi Haşal tarafından çıkarılan Eliz Edebiyat dergisinin her sayısında kapakta el yazısı ile bir şairin şiiri yayınlanmaktadır. Ayrıca kapakta şiiri yayınlanan şair hakkında Hilmi Haşal’ın tadına doyulmaz uzunca bir değerlendirme yazısı olurdu. Derginin son sayılarında Hilmi bey bu değerlendirme yazılarını kısa tutmaya başladı. Önce Eliz Edebiyat’ın Temmuz 2011 sayısının kapağın el yazısı olarak yayınlanan Özlem Tezcan Dertsiz’in şiirine bakalım.

yalnız geceye abece - Özlem Tezcan Dertsiz

ş

şah dedi 'ş', yürüdü üstüme
başladı ık açık şeytanla işbirliğine

şuh kahkahasıyla delirtip vitrinleri,
çağırıyor arsızca, şehvetin şeffaf ceketi

şık bir elbise lütfen, rüküş bir kalp
şişkin dudaklarımız kırışık sözlere tutsak

şşşt, konuşmayınız! gerek yok düşünmeye
şansına güven, sayılar tut, 'arzu et sade'

şiddet mi, kravatını düzeltiyor aynada
şimşek biriktirirken gizlice arka odada

şehir kuşkulu şubatın gidişinden
değişiyorken mevsimler, değişiyor mu özlem

şuurumu arıyorum köprüden son çıkış bu-
şair yol ver, çekil şiirinin önünden

şirret mi şirret, hiç dinlemedi beni
sahi, kim yazdı bu şiiri?

Son satır hariç Özlem hanımın bu şiirini beğendim. Şimdi ise Hilmi Haşal’ın Eliz Edebiyat dergisinde Özlem Tezcan Dertsiz’in bu şiiri dolayısıyla yazdığı kısa değerlendirme yazısına bakalım.

“Sevgili okur,

Şiirimizin üretken adlarından Özlem Tezcan Dertsiz  kapaktaki El İzi konuğumuz. Şiirimizin tanınmış  kalemlerindendir. Henüz, Şimdi Gitsem Güz, (Pervaz Yayınları. Ocak 2004) çıkmadan çektiği ilgiyi, sonrasında sürdürdüğü şiir yolculuğuyla pekiştirmiştir. Bir süreliğine kendini unurturmaya çalıştığı sanılsa da, döndüğünde şiirden kopmadığı, aralıksız çalıştığı anlaşılmıştır. Geçen zamanla, yayımladığı yeni şiirler, dergilerin izler çevresini ve kendi okur halesini genişlettiği yadsınamaz.

Hayatın getirdiklerine yazarak direnen ve gündelik çalkantıları, çelişkileri kendince verime çeviren, öylelikle de hem yaşantısında hem şiirinde ustalaşan Dertsiz, dumanı tüten yeni kitabı Faili Mecnun (Zımba Kitap, Bursa, Haziran 2011) ile çıkageldi. Sevenlerini, şiirini izleyenleri daha fazla beklemekten kurtardı, denebilir, çünkü ilk kitabıyla arası yedi yıl... Şiirinin biçim ve içerik özelliği de, yalın söylemi içine serpiştirdiği imge kıvamı da 'imza' olarak algılanmakta nicedir. Sayfaya ortalı dizeleri, meramını berrak bir dille anlatan, zaman zaman okurunu şaşırtan buluşlarıyla kanıksanmıştır, Özlem Tezcan Dertsiz'in şiiri. Öylelikle, okur tarafından aranan/beklenen şairler listesine eklemlendiği söylenebilir.

Daha kapaktan, Faili Mecnun ilan etmiş tavrıyla ikinci kez kitaplanmış şairi kutluyoruz. Verimliliğinin ve yeteneğinin özetini onun dizesiyle söylersek; "şiirlerin gen haritası gizlidir." Söz konusu gizli harita üzerinden beslenen yolculuğu uzun ve bereketli olsun. Çabası zamanını hep iyi şiirle ödüllendirsin.

                            Mudanva, Haziran 2011 • “

Özlem Tezcan Dersiz’in yukarıda verilen şiiri deneysel bir şiir gibi. Özlem hanımın şiirleri ile henüz tanışanlar için 10 yıl önce yayınlanan bir şiirini buraya aldım.

Yanılma Payı

acemiliği seçiyorum, üzgünüm usta
yok oluyor kenar süsleri defterlerimin
Yusuf bekliyor bak kör kuyularda
basamakları çürüyor, tahta merdivenimin


sezdirmeden kim dönecek yağmurdan kara,
pirinç bir havanda kim dövecek hüznünü
boş bulduğunda ayrıntı terzisini,
kim kesecek korkmadan ipeklileri.


içim hop etsin, ay yol gösterince,
yalınayak koşturayım definenin ardından.
varsın boncuk kolyeler çıksın,
sedef kakmalı bir sandıktan.


ödevlerimi unutmak istiyorum arada
çantamda taze bir yanılma payı
hokkamı devirmişim imgelerin üstüne
mürekkep lekesi içimden kolay çıkmaz


öyle bir yürek ki bendeki,
avcısı vurulsa, ceylanım mutlu olmaz...


Eliz Edebiyat Dergisi şiir ağırlıklı bir dergi olduğu için her sayıda çok sayıda şiir yayınlanıyor. Bu şiirlerden sevdiğim birkaçını buraya aldım. Romancı ve öykücü olarak bilinen Burhan Günel’in Yanık Kırlara Doğru şiirini beğendim.

YANIK KIRLARA DOĞRU - Burhan Günel

Azık torbam boynumda
gidiyorum yine uzaklara
bu yolculuk da biter
eskidir özlernin tortusu
katı k olsun diye doldurdum
içinde uzaklık duygusu

adsız denizler yeni doğan adalar

Gidiyorum
yelkenimde çocukluğum korkular
çözülmekte acının buz uykusu
yakılmış buğdaylardan bağlardan
kanımı donduran ateş bozumu
dağları aşıp geldi

şiirlerle şairlerle tutuşan
o uzak Anadolu
torbama doluştular
ihanet dikenleri
isli beyaz kuğular

Gidiyorum
yalın ayak yalın yürek
yanık imgeler esmişti çölden
şiirin prensIeri geçmişti

filiz yeşili çocuklar
kelebeğin semahı

bal ağızlı çiçekten uçup gelen

Gidiyorum
yıldızı körelmiş göğün yorgunu
çam sakızı son kıyımdan armağan
yeniden tutuşturdum dirimi
gidiyorum iki Temmuz'a doğru
biri onmaz kırığı bileğirnin

öteki onur göçüren

Öfkeliyim başkaldırı çağrısı
nice zaman susmuştu

parlattım acıyı gözlerim buğulu
gidiyorum yeniden

yanık kırlara doğru ...

Haziran 2011. istanbul

Eliz Edebiyat Dergisinin Temmuz 2011 tarihli 31. sayısında beğendiğim bir başka şiir Hakan Sürsal’ın Boşluk adlı şiiri. Şu dizeye dikkatinizi çekmek isterim:
kırık bir karanfil yamanıyor toprağa“

Boşluk  - Hakan Sürsal

kıyafet biçmişim kendine açan bahardan
iklimsizlik özlemine


yabanıl vadidir yürek kesiği
kanarken kıtalar arası

okuyan us sancısı -o sadece buz dağı
yarılır gök düşer gece
sonsuzluk akar boşluğun cemresinden
yağmur

eğrelti otları
yangın sevdası

kıyafet seçmişim kendine açan aynadan
elmassızlık öyküsüne

son infilak
kentler
fabrikalar
aklımda kutup ayılarının ıssız vahası

mevsim yazgısıdır çiçeğe kokan insan
iklimsizlik özlemindeyim


kırık bir karanfil yamanıyor toprağa
soluyor nesnem kıtalar arası


cinnet öncesi gecelerdeyim...