16 Mart 2012 Cuma

Eliz Edebiyat Dergisi : Ocak 2012 Sayısı

Net ortamında yayınlananları değerlendirme dışı tutsak bile her ay onlarca şiir ağırlıklı Edebiyat Dergisi çıkıyor. Hatta aynı imzanın farklı şiirlerini aynı zaman dilimde yayınlanan birden fazla dergide görmek ender rastlanan bir durum değildir. İlk bakışta Eliz Edebiyat dergisi de sayıları onlarla ifade edilen dergilerden birisidir. Madem Eliz'de şiiri yayınlanan herhangi bir şairin başka şiirlerine başka dergilerde rastlamak mümkün olduğuna göre Eliz farkı nedir diye sorulabilir.


Eliz Edebiyat'ın farkı her sayıda Hilmi Haşal'ın bir şair ve şiiri üzerine yazıyor olmasıdır. Bu cümlemizi iddialı bulanlar Hilmi Haşal'ın Ayten Mutlu ve şiiri hakkında yazdığı şu yazıya bakabilirler:

http://adanasanat.blogspot.com/2010/08/ayten-mutlu-ve-arzin-ates-canlari-hilmi.html

Eliz Edebiyat'ın burada resmine yer verdiğimiz Ocak 2012 sayısının kapağında el yazısı Hüseyin Peker'in şiiri, dolayısıyla Hilmi Haşal'ın Hüseyin Peker konulu yazısı.

Bir Zamanlar Anadolu’da Filmi

Bu hafta sonu izleyeceğim film olarak Bir Zamanlar Anadolu’da’yı seçtiğim için bu film hakkında yazılmış birkaç eleştiri yazısını uygun bir zamanda okumak üzere bir araya getirdim. İlgilenip izlemek istediğim herhangi bir filmi izlemeden önce film hakkında yazılmış eleştiri değerlendirme yazılarını okumaya pek hevesli olmasam bile söz konusu filmin izlemeye değer olup olmadığını öğrenene kadar görüşlerine itibar ettiğim birkaç eleştirmenin yazılarına şöyle bir bakarım. Filmi izledikten sonra hala film üzerine düşünmeye devam ediyorsam veya film hakkında birşeyler yazma ihtiyacı duyuorsam filmle ilgili dergi veya sitelerde yayınlanmış yazıları dikkatle okumayı denerim. Konu üzerinde bu kadar çok konuşulan Bir Zamanlar Anadolu’da filmi olunca izlemek ve hakkında yazılanları okumak kaçınılmaz. Bu filmi izlemenin ötesinde bir süre önce Altyazı Dergisi ile birlikte verilen ve bu filmin kurgu sürecenin anlatıldığı kitapçığı okumadan duramam.


Toplam 150 dakika olan filmi sonunda sonuna kadar izledim. İlk değerlendirmem şu oldu: Bu filmi bu kadar uzatmaya ne gerek vardı? Filmi izlemeye başlamadan önce film ve konusu hakkında ciddi birşeyler okumamıştım. Dolayısyla bazı ilk değerlendirmelerde yanılma payı vardır.

Bir Zamanlar Anadolu'da filminin afişi filmin hemen başından alınmış. Afişe dikkatlice bakılırsa bir Renault 12, bir Tofaş Şahin ve markasını seçemediğim bir Jeep tepeden akıp tam hava kararırken(önceleri zamanın günün tan ağarma anı olduğunu sanmıştım) bir çeşmenin olduğu yerde duruyorlar. Ne var ki bu sırada kullanılan ses ne Renault 12'nin ne de Tofaş Şahin'in ne de Jeepin motor sesine benziyor. Uzaktan 3 araç yavaşça(yokuş aşağı) çeşmenin olduğu yere gelirken kullanılan ses sanki tam gaz giden 4-5 tane 12 silindirli F1 arabasının sesi. Malum yokuş aşağı inen arabalarda motor horultusu pek duyulmaz. Aynı motor ve kapı sesi uyumsuzluğu araçlar ilk çeşmenin olduğu yerden uzaklaşırken de var. Düşünsenize içinde hepsi kilolu sayılabilicek 5 kişinin olduğu Renault 12 aracı kalkışta patinaj yapacak?


Bu film de dikkatimi çeken bir ayrıntı var: Nuri Bilge Ceylan ortada inandırıcı bir atmosfer olmamasına rağmen sürekli şimşek çaktırıyor, rüzgar efekti kullanıyor. Filmi izlerken aklıma “yağmasan da gürle” sözü geldi. Filmin tam ortasında, cesedin bulunduğu çeşmeye sabah erken saatlerde gidilirken arabanın ön camınına esaslı bir yağmur yağdırılırken arka cam buharlaştırılmakla yetinilmiş. Ayrıca filmde uzun süre kullanılan sarı otlar henüz esaslı bir yağmur yemiş değiller. Diğer yandan ilk çeşmede arabaların kaldırdığı tozdan, en az bir haftadır oralara yağmurun yağmadığını anlıyorsunuz. Madem cenaze arama işlemi yağmurlu bir atmosferde yapılıyor, keşke arabalar hareket etmeden önce çeşmeden birkaç teneke su yola dökülseydi.

Filmin çoğunluğu gece cenaze aramakla geçiyor. Aydınlatma işlemi ise Jandarmanın aracının farı ile yapılıyor. Nedense bu far birçok kez aydınlatma fişeği gibi bir işleve sahip olmuş. Yönetmenin bu ayrıtıları atlamasının nedeni, bence filmi uzun tutma isteğinden kaynaklanıyor. Yönetmen filmi uzun tutmaya karar verdiği için savcı ile dokturu, doktor ile şöförü uzun süre konuşturuyor. Bu sırada zamanın gece olduğunu, tek aydınlatma aracının cenaze arayan ekibe hizmet ettiğini gözardı ediyor.

8 Mart 2012 Perşembe

Le Refuge Filmi

François Ozon’un 2010 yılı yazında Türkiye'de gösterime giren Le Refuge(Yuva) filmi diğer Ozon filmleri gibi ilgimi çekmiş ama o günlerde sinemalarda izleme imkânı bulamamıştım. Bu film gösterimi girdiği sırada sinema eleştirmenlerinin bir çoğundan olumlu eleştiriler almıştı. Filmin DVD’si elime geçince film izleme programında değişiklik yapıp bu Cuma akşamı Yuva filmini izlemeye karar verdim. Filmi izledikten sonra film hakkımdaki görüşlerimi burada sizinle paylaşacağım. İşte filmin özeti:

“Mousse ve Louis, genç, güzel, zengin ve âşıktırlar. Bir gün aşırı dozda uyuşturucu alırlar ve Louis ölür. Mousse kurtulur, kısa bir süre sonra da hamile olduğunu öğrenir. Kafası karmakarışık, Paris''ten uzakta bir kıyı kasabasına bir tanıdığının evine kaçar. Birkaç ay sonra Louis''nin erkek kardeşi Mousse'ın yanına gelir. “

Sinema konulu Ters Ninja sitesine Le Refuge filmi hakkında yazılanlar şurada:

http://www.tersninja.com/fecir-alptekinle-bu-hafta-vizyona-giren-filmler-2-temmuz-2010-2

Filmi dediğim saatte izledim. Şimdiye kadar bütün F. Ozon filmlerinde olduğu gibi Le Refuge filmini de beğendim.

1 Mart 2012 Perşembe

Marilyn İle Bir Hafta Filmi(My Week With Marilyn)


Film izleme ihtiyacını genellikle Cuma akşamları gideriyorum. İzleyecek filmi birkaç gün önceden seçtiğim için kendimi filmi hazırlamış da oluyorum. Bu Cuma akşamı(2 Mart 2012) My Week With Marilyn(Marilyn ile Bir Hafta) filmini izleyeceğim. Bu filmin konusu gerçek hayattan alınma. 1957 yılında Marilyn Monroe, Laurence Olivier’ın hem yönettiği hem de başrolde oynadığı “The Prince and the Showgirl” filminde oynamak üzere o zaman ki eşi Henry Miller ile birlikte İngiltere’ye gelir. Arthur Miller fazla kalmadan Amerika’ya geri döner. Çünkü Marilyn ile tartışmıştır.


 
Madem Marilyn Monroe’nin İngiltere’de geçen bir haftasının anlatıldığı filmi izleyecektim, 2011 yılı çekimi My Week With Marilyn filmine konu edilen The Prince and the Showgirl filmini önceden izlemek fikri bana ilginç geldi. Bunun üzerine 1957 yılı yapımı filmi bulup izledim. Marilyn Monroe’nun hangi filmine rastlasam mutlaka izlememe rağmen bugüne kadar The Prince and the Showgirl filmi ne TV’lerde karşıma çıkmış ne de DVD’si elime geçmişti. Marilyn Monroe’yu seviyorsanız bu filmi baştan sona keyifle izlerseniz. Filmde Marilyn Monreo, Laurence Olivier’a şunu söyletir: “Gözleriniz, bir adamın seve seve boğulacağı bir çift mutluluk ve sevinç havuzudur”. Bu filmin Türkçe altyazısı olduğu için HD veya Divx kopyalarını rahatlıkla bulup keyifle izleyebilirsiniz.