Bu hafta sonu izleyeceğim film olarak Bir Zamanlar Anadolu’da’yı seçtiğim için bu film hakkında yazılmış birkaç eleştiri yazısını uygun bir zamanda okumak üzere bir araya getirdim. İlgilenip izlemek istediğim herhangi bir filmi izlemeden önce film hakkında yazılmış eleştiri değerlendirme yazılarını okumaya pek hevesli olmasam bile söz konusu filmin izlemeye değer olup olmadığını öğrenene kadar görüşlerine itibar ettiğim birkaç eleştirmenin yazılarına şöyle bir bakarım. Filmi izledikten sonra hala film üzerine düşünmeye devam ediyorsam veya film hakkında birşeyler yazma ihtiyacı duyuorsam filmle ilgili dergi veya sitelerde yayınlanmış yazıları dikkatle okumayı denerim. Konu üzerinde bu kadar çok konuşulan Bir Zamanlar Anadolu’da filmi olunca izlemek ve hakkında yazılanları okumak kaçınılmaz. Bu filmi izlemenin ötesinde bir süre önce Altyazı Dergisi ile birlikte verilen ve bu filmin kurgu sürecenin anlatıldığı kitapçığı okumadan duramam.
Bu film de dikkatimi çeken bir ayrıntı var: Nuri Bilge Ceylan ortada inandırıcı bir atmosfer olmamasına rağmen sürekli şimşek çaktırıyor, rüzgar efekti kullanıyor. Filmi izlerken aklıma “yağmasan da gürle” sözü geldi. Filmin tam ortasında, cesedin bulunduğu çeşmeye sabah erken saatlerde gidilirken arabanın ön camınına esaslı bir yağmur yağdırılırken arka cam buharlaştırılmakla yetinilmiş. Ayrıca filmde uzun süre kullanılan sarı otlar henüz esaslı bir yağmur yemiş değiller. Diğer yandan ilk çeşmede arabaların kaldırdığı tozdan, en az bir haftadır oralara yağmurun yağmadığını anlıyorsunuz. Madem cenaze arama işlemi yağmurlu bir atmosferde yapılıyor, keşke arabalar hareket etmeden önce çeşmeden birkaç teneke su yola dökülseydi.